Ayşe Emel Mesci

Toprak Sahne Tiyatro Festivali

23 Temmuz 2018 Pazartesi

18-21 Temmuz tarihleri arasında, 7. Uluslararası Urla Toprak Sahne Tiyatro Festivali kapsamında bir Meyerhold Atölyesi düzenlemek üzere Urla’daydım. Festivalin uluslararası boyutu zayıf olmakla birlikte, memleketin çeşitli yerlerinden gelmiş genç tiyatro topluluklarını 4 gün süresince bir kamp alanında buluşturması, çeşitli atölyeler ve gösterilerle tiyatroyu Urla sokaklarına ve köylerine taşıması heyecan vericiydi. Festivalin alt başlığı olan “Urla’nın köylerinde tiyatro var!” da bu yönelişe işaret ediyordu.

Yerel yönetimler ve tiyatro
Toprak Sahne Tiyatrosu, 10 yıl önce tiyatroya gönül vermiş 9 gencin yerel yöneticilerin de desteğini alarak kurdukları bir tiyatro. Türkiye gibi uzun soluklu çalışmaların ne yazık ki fazla hayat şansı bulamadığı bir ülkede, hem topluluklarını hem de yedincisini düzenledikleri bir festivali yaşatmayı başarmaları kesinlikle övgüye değer. Alanda yapılan söyleşilerde, atölye çalışmalarında ve Urla Meydanı’nda sergilenen oyunlarda tiyatronun bir araya getirme, örgütleme gücüne bir kez daha tanık oldum. Evet, tiyatro varsa barış var, dostluk var, hayat var… Yerel yönetimlerin tiyatro sanatının bu gizil gücünü görmeleri, tiyatro yapmak isteyen gençleri desteklemeleri, yollarını açmaları, eğitime gönüllü olabilecek tiyatrocularla bir usta-çırak alışverişine girmelerini sağlamaları şart diye düşünüyorum. Türkiye’nin siyaset tarafından tüm soluk boruları tıkanmış güncel atmosferinde tiyatronun yerel düzeydeki dönüştürücü gücünün farkına varan yerel yönetimler bu yatırımlarının karşılığını mutlaka alacaklardır.
Festival uzun süredir görmediğim dostlarla buluşmamı ve tiyatro, memleket sevdalısı yeni dostlar kazanmamı da sağladı. Haklı ve fırtınalı “lacivert” öfkesiyle sevgili dost Orhan Aydın, sevgili Vecdi Sayar, Tiyatro gazetesinin sahibi ve yayın yönetmeni Nazif Uslu, Kımız Bozkır, tanışma şansı bulduğum Zeynep Altıok ve festivali destekleyen sanat dostu Zeynep Menengiç hep Urla’daydılar. Festival süresince bizi evimizde gibi hissettirerek ağırlayan Hotel La Vida’nın sahibi Selda-Ali Haydar Yıldırım çiftini de anmadan geçemeyeceğim.
Festivalin açılış kortejinde, Urla sokakları gençlerin bağırdıkları “inadına tiyatro” sloganıyla inledi. Bu ruh halini gayet iyi anlıyorum. Ama Orhan Aydın, Özgür Başkaya, Yaşar Gündem ve Ali Berktay ile birlikte katıldığımız söyleşide de ifade ettiğim gibi, öyle bir toprağın üzerinde yaşıyoruz ki o tarih her türlü güncel siyasi çatışmanın üstünde, güneşin altındaki yerini zaten koruyor, sadece biz farkına varamıyoruz zaman zaman… Tiyatro bir şeye inatla değil, ancak aşkla yapılabilecek bir sanat, bir görme ve yaşama biçimi…

Kuvayı Milliye Destanı
Festivalin en güzel anlarından biri de, Urla Meydanı’nı dolduran kalabalıkla birlikte Nâzım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı”nın o doyumsuz dizelerini izlemekti. Samsun Sanat Tiyatrosu’nun kurucusu, 29 yıldır sahne tozuyla hal hamur olmuş, değerli tiyatrocu Yaşar Gündem 1 saat 10 dakikalık bu tek kişilik gösteride Nâzım’ın dizelerini zaman zaman gerçekten var etti. Tek kişilik gösteriler her zaman zordur; şiiri sahneye taşımak ayrı bir beladır; hele söz konusu şiir Nâzım’ın destansı dizeleri ise iş iyice güçleşir. Çünkü bir yanıyla tablo tablo akan, her tabloda farklı karakterler yaratan, tiyatro esinli bir şiir; diğer yanıyla imgeler ve görüntülerle dolu bir metin söz konusudur. Böyle bir metnin sahnesel izdüşümünü bulmak kolay değildir. Yaşar Gündem asla “ben yaptım oldu” kolaycılığına kaçmamış. Bu muhteşem şiirin insanı alıp götüren sözel gücünün ardına da sığınmamış, bedeniyle de sahnesel resimlerin peşinde koşmuş. Gerçi metin biraz kesilse, ışık tasarımında “yoksul ışık” tercihinden vazgeçilse, enerji daha kontrollü kullanılsa, daha inişli çıkışlı bir sahnesel akış elde edilebilirdi. Ama asıl önemli olan, tüm iç enerjisini güzel yüreğine katan Yaşar Gündem’in o gece Urla Meydanı’na “Destan”ın ruhunu yansıtmasıydı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları