Ayşegül Yüksel

Broadway ya da West End biçeminde süper tiyatro

31 Aralık 2024 Salı

Tiyatro tarihinde yer alan yorumlardan biri şöyledir: Fransız Devrimi’ni izleyen “romantik dönem”de İtalyan operaları gündeme gelmiş. Ne ki solistleri, kalabalık koroları ve orkestra kullanımı nedeniyle çok pahalı bir sanat olan opera, yüksek giriş ücretleri gerektirdiğinden, yalnızca paralı soylular için yapılagelmiş. Oysa büyük devrimi gerçekleştirmiş olan Fransız orta sınıfı da opera izlemek istiyormuş. Sahne olaylarını yönetenler sorunu çözmek için hem yapımı operaya oranla ucuz olan hem de müzik kullanımı içerdiği için orta sınıftan seyirciyi mutlu edecek “melodram” modasını yaratmışlar. 

Adı üstünde, melodram “müzik içeren sahne oyunu” demektir. Orta sınıf değerlerini pekiştiren, iyi ve kötü arasındaki çatışmayı karmaşık bir olay dizisi aracılığıyla canlandırırken düşünceye değil, duygulara seslenen, sonunda doğrudan yana olanın kazandığı, karanlık niyetli kişilerin cezalandırıldığı, erdemli karakterleri “mutlu son”a ulaştıran bir tür olarak popülerleşmiştir. Seyircinin duygularını ayakta tutmak için sahne gerisinde birkaç müzisyen tarafından sürekli olarak müzik eşliği yapılmasıyla da seyircinin, operaya benzer bir yapıt izlediğini düşünmesi sağlanmıştır. Tıpkı günümüzde, ülkemizin ve dünyanın en popüler eğlencesi olup çıkan ve televizyonu olan herkesin ücret ödemeden ulaşabileceği “dizi”lerde uygulandığı gibi. Böylece yüzyılları aşan melodram geleneği, her diziye özgü melodisi ve merak uyandıran karmaşık olaylar zinciriyle günümüzün her saatinde karşımızda. 

ÖZEL TİYATRO BİLETLERİNDE YÜKSEK ÜCRETLER

İnternet ortamında tiyatro bileti alıyorsanız görmemiş olamazsınız: Kimi özel tiyatro çalışmaları, çoğunlukla büyük salonlarda yüksek ücretlerle sunuluyor. 19. yüzyıl Fransa’sından verdiğim örnekteki “opera türü” devlet tarafından kabul edilebilir ücretler karşılığında sunulduğu için orta sınıfın bütçe sınırlarını aşan sahne çalışmaları şimdilerde “nitelikli şov” olma katsayısı yüksek, “yıldız” sanatçılı yapımlar oldu. Söz gelimi, Okan Bayülgen’in sahneleyip başrolünü oynadığı “Dracula”, yıllar önce filmini kendimizden geçerek izlediğimiz, bugün de tiyatroda Uraz Kaygılaroğlu’nun başı çekmekte olduğu “Aşık Shakespeare”, Milos Forman’ın yönettiği sinema üstün yapımından sonra, bizde de sahneye başarıyla çıkartılmış olan, günümüzde Selçuk Yöntem ve Tansu Biçer’in başrolleri oynadığı, Peter Shaffer oyunu, müzikal kıvamındaki “Amadeus” ya da bu yıl Zuhal Olcay’a Afife En Başarılı Kadın Oyuncu Ödülü’nü getiren, Haluk Bilginer’in de oynadığı, Ionesco’nun ünlü -pek çok kez izlediğimiz- klasiği “Kel Diva” (Kel Şarkıcı)... 

Bu oyunlar 1000 TL’nin üstünde ücretlerle oynanıyor ve müzikal olanların biletleri 3 bin TL’ye yaklaşıyor. (Büyük salonlarda, ünlü oyuncuları epeyce uzaktan görebiliyorsunuz ve seslerini mikrofondan duyabiliyorsunuz. Aslında tiyatro izlemenin temel koşulları böylece yok oluyor.) En vazgeçilmez et ve süt ürünlerinin -belki- bir haftalık bedelinin 3 bin TL’ye yaklaştığı TV haber programlarında belirlenmiş durumda. Orta gelirli bir ailenin bireyiyseniz söz konusu pahalı gösterilere bir kişilik bilet almanız bile söz konusu değil. En iyisi, televizyondan tanıdığınız oyuncuları sahnede canlı olarak görmeyi boş verin. Oturun evinizde, dizinizi izleyin. 

BİLET BEDELLERİ EKONOMİK DENGESİZLİĞİN GÖSTERGESİ

Bu tür yapımların merkezi olan İstanbul, turistik boyutta gelişmiş Broadway (New York) ya da West End (Londra) tiyatrolarıyla yarışma yolunda görünüyor. Doğru, bu iki megakente de fark atabilecek bir kültür beldesidir İstanbul’umuz. Bizim sanatçılarımız da çoğunlukla ünlü yabancı sanatçılarla boy ölçüşebilecek çaptadır. Ancak bu artı özellikler, toplumdaki ekonomik dengesizliğin rahatsız edici durumunu ortadan kaldırmıyor. Operaya gidebilen 19. yüzyıl soylularının yerini, süper tiyatro yapımlarını izleyebilen “paralı” kesim almış, diziler de “dar gelirli” çoğunluğa kalmış. 

Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki sanat kentlerinde hiç olmazsa gençlere ve dar gelirlilere kültür hizmeti yapılıyor. New York’ta burslu öğrenciyken, indirimli abonman biletlerinden yararlanarak, eski Metropolitan Operası’nda ve Carnegie Hall’da, müzik ve gösteri dünyasının en parlak örneklerini izleyebilmiştim. Ayrıca, öğrenci merkezlerine gönderilen, gişede kalmış biletlerle, hiç ücret ödemeden bir yılda onlarca oyuna girme şansım olmuştu. Bizde öğrenci indirimi dışında böyle bir yaklaşımın geliştiği söylenebilir mi? 

Yeni yılda sanatla dostluğunuz eksilmesin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özdemir Nutku anlatıyor 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları