Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Uğultulu zamanlar
Sözü geçitte tutmanın anlamı yok. Bakıp gördüğünü, yaşayıp hissettiğini, duygu düşünce süzgecinden geçirerek yazmak anlatmak gerekir.
Dağın yamacında bir kenttesin.
Hayata ve yazıya dair yaptığın konuşmanda, orayla ilgili yazdıklarını hatırlattın dinleyicilerine. İnsan yazmalı, dedin ve ekledin: Yazan bir toplum olmak, kendi modernleşmeni de inşa etmektir.
Bakışlarda “Ne demek kendi modernleşmeni inşa etmek” sorusunun belirmesini istedin. Suskundu herkes. İnsan, baktığı yeri görebiliyor, oraya dair düşünebiliyordu. Oysa sen onlara duvarlarını nasıl aşmaları gerektiğini anlatmıştın.
İçinden geçtiğin “uğultulu zamanlar”dan söz etmiştin, karanlık çağı yaratanların, sana yaşattığı sanrılardan.
The Starling filminin yalnızca büyük bir kaybın kederli öyküsünü anlatmadığını; oradaki sığırcıkların hayatlarına baktığında insanın ne çok şeyi yeniden, yeniden keşfedebileceğini anlattın.
Emilia Pérez filmine geçtiğinde, Meksika gerçeğinde yaşanan dramların insan vicdanını nasıl ayaklandırdığından söz etmiştin. İronik, hatta absürt gibi gelen bir öykünün dahi, gerçekliğe dair bir şeyler söyleyebileceğini de hatırlatmaya çalıştın.
İşin sözcükleri buluşturmak değildi yalnızca. Edindiğin uğraşın seni taşıdığı yerlerde, insanlara doğruyu, iyiyi, umudu ve geleceğe aydınlık bakma yollarının nerelerden geçtiğini anlatmaya çalışıyordun.
Dostunun sana sunduğu kitabın sayfaları arasında gezinmeye başlamıştın: “Beyin Nedir?”den “Yaşam Nedir?”e.(*)
Kitapta öyküsü anlatılan Türker Kılıç’a ait bir cümleyle karşılaşıyorsun sayfaların birinde:
“Bilimde her doğru, gelecekte ‘daha doğru’ tarafından yanlışlanıncaya kadar doğrudur.” (s.118)
Peki, bir hayat da öyle değil midir?
Hayat, doğru bildiğimiz gerçekliğe atadığımız değerin, her yanılgımızda yeniden belirlenmesiyle oluşan bir bütünün adıdır ve bilime uzak duran hayatın ta kendisine uzak durur, dolayısıyla insana da.
Türker Kılıç, ufuk açıcı bir bilim insanı. Size; kendinize, hayata ve dünyanın hallerine nasıl bakmanız gerektiğini hatırlatan, öğreten biri.
Böylesi birinin yeryüzündeki varlığı insanlık için umut veriyor, vermeli de. Size dokunabilen insanlara yakın olma duygusunun zenginliğinden de ayrıca söz etmeliyiz. Hem de defalarca bunu yinelemeli, bu hissin uyandırdıklarını anlatmalıyız.
Kendi hikâyene dönüp bakar, hatta kendi öykünü yazar gibi Kılıç’ın yaşadıklarına veriyorsun kendini.
“Yaşamın varoluşunu tanrısallık veya farklı inanışlarla açıklamak isteyenler de olabilir. Bunun bir sakıncası yok ancak yaşam sonsuz bağlantısallık seçenekleri içinde hareket ediyor.” (s.118)
Onun bir tek bu düşüncesini bile kendine rehber edinip yaşama yolculuğunun anlamını sorgulayabilirsin gibi geliyor.
Onun doğduğu kentte, kendi yaşamına dair bir kitabı okumaya başlamak, ayrı bir sevinç kaynağı sana.
Gerçekten de Kılıç’ın bilimle yolculuğu hemen her insana “ilham” verecek düzeyde.
Akıldışılığın ve bağnazlığın kaynağı olan düşünce zaptiyelerinin Kılıç’tan öğrenecekleri ne çok şey var. Şu düşüncelerine dönünce onları da paylaşmadan alamıyorsun kendini:
“Hayatım boyunca, iki yaşam bilgesinden çok ciddi yardım aldım. Her ne kadar öznel bir durum olsa da Mevlana ve Spinoza’nın söyledikleri, yaşamın kendisi ve geleceğin paradigması için çok önemli. İnsan, zihin, evren ayrımının kaldırılmasında Mevlana, yaşamda sevinçli bir akışın iyilik yaratabileceğini öğrenmede Spinoza, bize başucu rehber olabilecek isimler. Dünyanın ve Türkiye’nin geleceğinde kaçınılmaz dönüşüm gerçekleşecek. Bilim ve kültürün yaratıcısı bir ülke olabilmemiz için üniversitelerin, bilginin yaşam için sistematize edildiği, kurumsal organizasyon ağlarına dönüşmesi gerekiyor. Eski dünyaya ait kalıplar mutlaka yıkılacak, bundan kaçış yok!”
Sıklıkla yinelediğindi ve şimdi bir kez daha söylüyordun: “Etkilenmeyen etkileyemez. Bilim ise bu doğruyu gösteren tek yol. Dünyayı ancak bununla anlar, kavrar, dönüştürebilirsiniz.”
Kılıç’ın beyin üzerine çalışmalarını öğrenip bu konudaki düşünceleriyle karşılaştıkça senin için “zamanın uğultusu” olan her bir şeyin aslında ne türden atom zerreciklerini içerdiğini, zihnin en küçük nöronlarının ne anlama gelebildiğinin de farkına varabiliyordun ve yaşamın sırlı küresi bir anda zihninde beliren bu temel parçacıklarla seni Lucretius’un evrenine taşıyordu.
Çünkü onun evrene bakışında ve onu yorumlayışında bilginin kapılarını aralayan bir yol göstericilik vardı ve bu aslında onun, yaşadığımız zamanı sorgulayış niteliğinin ve evreni kavrayış bilincinin yansımalarıydı. Şunu da diyebilendi o:
“Hiçten, hiçbir şey yaratılamazdı tanrısal güçle.” (**)
Söylemek istediğim; korkudan, zalimlikten öte bir dünya yaratabilmenin akıl çağına erişebilmek için “doğanın devingen ve yaratıcı gücüne” bilimin aydınlığında bakmak gerek sevgili okurum.
(*) “Beyin Nedir?”den “Yaşam Nedir?”e Bir Hayat Serüveni: Türker Kılıç; Mert İnan, 2021, Epsilon Yay., 174 s.
(**) Evrenin Yapısı, Lucretius; Çev.: Turgut Uyar-Tomris Uyar, 2011, Norgunk Yay., 260 s.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Milyonlarca emeklinin gözü 3 Ocak'ta!
- Yapay zeka sağlıkta çığır açıyor
- Asgari ücret ve emekli maaşı hakkında önemli iddia!
- Asgari ücret kaç TL olmalı?
- Yarısı mesleği bırakmayı düşünüyor!
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
En Çok Okunan Haberler
- Bahçeli'yi üzecek karar
- İktidar ‘trollerinin’ ortaya attığı ifade kaygı yarattı
- Eski İstihbarat Daire müdürü gözaltına alındı!
- Ferdi Tayfur hayatını kaybetti
- Yargıtay üyesi bu sefer de Atatürk’e hakaret etti!
- İYİ Parti'de üst düzey isimden istifa kararı!
- Colani, Mazlum Abdi ile görüştü
- ABD'de gece kulübüne silahlı saldırı
- Asgari ücret AKP’nin Suriye politikasını gölgede bıraktı
- ‘FETÖ mahkûmu’ çoban Uğur’u dinleyin