Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Putin’in ‘lebensraum’unda yolculuk
Küçük bir yelle hemen aralarında fısıldaşan görkemli huş ağaçlarını hatırlıyorum...
Dinyeper’in heybetinden, renklerinden, doğasından ve başka hiçbir nehirde görmediğim gün doğuşları, günbatımlarından çok etkilenmiştim.
“Ukrayna’yı boydan boya kat eden ve doğu-batı ekseninde bölen nehrin iki yakası yemyeşil. Kâh ormanlar kâh sazlıklar göz alabildiğince uzanıyor” diye yazmıştım 2006’da “Öteki Karadeniz’e yolculuk” başlığıyla bu gazetede yayımlanan yazı dizimin başında:
“Kahverengi-yeşil renkli sular akşam gün batarken pembe, mavi, gri, gümüş tonlarına bürünüyor, suluboya tablo görünümü kazanıyor. Zaman zaman bir ‘boğaz’ gibi daralıyor, zaman zaman göl, deniz gibi genişliyor...
Afrika nehirlerinde olduğu gibi tıpkı hiçbir ışık, uygarlık işareti görülmüyor.
Kuzeyden güneye akıp giden suyun hareketinden başka bir ses duymuyorsunuz. Nehir en sakin görüldüğü anlarda bile büyük bir güçle hareket ediyor. Bitmek tükenmek bilmeyen bir devinimle yanınızdan akıp geçiyor. Durduğunuz anlarda dahi hareket ettiğinizi düşünüyorsunuz...”
Volga ve Tuna’da da aynı yolculuğu yaptım.
Ama hiçbirinin devinimi beni Dinyeper denli etkilemedi.
Karadeniz’e Dinyeper üzerinden ulaşmak sadece coğrafya değil tarih içinde de yolculuk yapmak gibiydi.
Başlangıç noktamız olan Kiev kıyıları misal, Kiev prenslerinin 1. milenyum başında vaftiz edilerek Hıristiyanlığı kabul etmiş oldukları yerdi.
Karadeniz’e doğru yol aldıkça (Zaporojye’de!) Osmanlı-Kazak-Rus tarihinin içine daldık. Kırım’da 20. yüzyılın özetiyle karşılaştık.
1917 devrimine değin Rusya’ya hükmeden çarların yazlık sarayları ile II. Dünya Savaşı sonrasında dünyanın paylaşıldığı yer olan Yalta, örneğin burada Kırım’daydı.
Çar II. Nikola’nın özenle yaptırdığı ve yaşamının sadece son dört yazını geçirebildiği Yalta’nın Livadiya Sarayı’nda Churchill, Roosevelt ve Stalin karpuz dilimler gibi dünyayı bölmüştü.
PENELOPE MİSALİ
Salonlardan birinde duran mitoloji kahramanı Penelope’nin heykelini anımsıyorum.
Gün boyu ördüğü örgüyü geceleri hep söken ve her sabah sil baştan yeniden örmeye başlayan Penelope’nin öyküsü gibi birkaç kez sıfırlanmıştı burada, Kırım’da tarih.
Tarihin ne kerte değişken, oynak ve dayanıksız olduğunu ben burada öğrenmiş ve yeniden Ruslara geçmesinden sekiz yıl önce Kırım için “Tarihin bu garip sonuçlanmamışlığı, bu acımasız, hoyrat savurganlığı her yerde öylesine bariz, çarpıcı ve vurucu ki... İnsanı ürpertiyor” diye yazmıştım.
Bir haftadır işte o Dinyeper yolculuğunu düşünüyorum.
Putin’in bir anda takvimi “Çarlık Rusyası’na” çeviren konuşmasıyla açılan ve Ukrayna’yı işgal hamlesiyle süren hafta boyunca hep gözümde o kıyılarında tarih akan nehri canlandırdım.
Tarih hiç sandığımız gibi durağan değil. Bilakis devingen. Açık denizde fırtına gibi değişebiliyor. Özellikle de metrekareye böyle olağanüstü yoğun tarih düşen yerlerde kafaya göre takılan tiranların elinde barışı tehdit eden müthiş bir silaha, propaganda - ideoloji aracına dönüşebiliyor. Kil gibi yeniden şekillendiriliyor.
Putin, pazartesi günü dünya TV’lerinde yayımlanan ulusa sesleniş konuşmasında tam bunu yaptı: “O bölgeler, Çarlık Rusyası’nda bizimdi!” dedi.
Hatta Karadeniz’de milat sanki Ruslarla başlamışçasına “O kıyıları 18. yüzyılda biz Türklerden aldık” diye üsteledi ve Hitler’in “yaşam alanı/lebensraum” diskurunu aratmayan bir söylemle “Oralar binaeleyh bizim tarihi, kültür, ruhani mirasımızdır” diyerek ilave etti; Ukrayna’nın bir tarih hatasından başka şey olmadığını söyledi ve derhal bu hatayı düzeltmek amacıyla tankla tüfekle harekete geçti.
PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİ
Birkaç şey:
1. İki emperyal sistemin kafa kafaya gelişinde Batı, NATO, AB ve BM gibi II. Dünya Savaşı sonrasından bu yana meşru olan dinamikleri kullanırken, Putin tarihi revizyonizm, kaba kuvvete yaslanıyor, “sınırların dokunulmazlığı”nı pervasızca ihlal ediyor.
2.Bu müthiş paradigma değişikliğine hazırlıksız yakalanan Batı halihazırda kontrpiyede. ABD farklı... Ama AB istese dahi dünyanın en büyük ordularından birine sahip olan Rusya karşısında Ukrayna’da gereken askeri varlığı gösterecek durumda değil.
Bunu ilk ağızdan Alman genelkurmay başkanı Alfons Mais ikrar ediyor:
“(Sistemli şekilde süregiden kısıntılar nedeniyle) Alman ordusu Bundeswehr’in eli kolu bağlı” diyor Mais: “Bundan esef duyuyorum!”
İkinci Dünya Savaşı ertesinde sonsuz bir “demokrasi ve refah anlayışı” öforisiyle kurulan AB’de savunma giderleri on yıllardır kırpıla kırpıla kuşa çevrildi. Latincedeki ünlü düstur “Barış istiyorsan savaşa hazırlıklı ol/ Si vis pacem, para bellum” tamamen unutuldu.
Bir yandan sıra dışı satranççı olan Putin’in beklenmedik meydan okumasına, Avrupalılar gözlerine far tutulmuş tavşan misali yakalandılar.
Bu muazzam paradigma değişikliğinin şoku atlatıldığında kim şah mat diyecek göreceğiz.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- 2 kişiyi öldüren Servet Bozkurt yakalandı!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı