Olaylar Ve Görüşler

Bir ülke ve iki liderin hikâyesi... - Selçuk Kosa

16 Ocak 2025 Perşembe

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye birçok uluslararası antlaşma imzalamıştır. Bu antlaşmalar genelde dostluk, tarafsızlık, saldırmazlık adı altında toplanan antlaşmalardır. Çünkü Cumhuriyetin kurucusu ulu önder Atatürk farkındadır ki komşularında emperyalist güçlerin bölücü faaliyetlerine izin verirse, sonuçlarının kendisini etkilememesi imkânsızdır. Halihazırda emperyalizme karşı çok büyük bir zafer kazanılmıştır. Çanakkale zaferi ile Çanakkale Boğazı’na gömülerek geçemeyen emperyalistlerin engelleyemediği Rus Devrimi ve ardından Kurtuluş Savaşı’mız ile gelen Türk devrimi. 

Ulu önder Atatürk, devrimlerin korunabilmesi ve gelişebilmesi için emperyalizmi bölgeden uzak tutmanın tek yolunun komşularımız ile yapılacak antlaşmalar olduğunu öngörmüştü. Çünkü Amerika, İngiltere, Fransa ve diğer emperyal ülkeler o an başaramadığını daha sonra tekrar deneyecekti. Bu bağlamda birçok antlaşma yapılmıştır. Bunlardan biri 17 Aralık 1925 tarihinde imzalanan Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması’dır. 

BARIŞI SAĞLAMAK

Antlaşmaya göre, taraflardan biri saldırıya uğrarsa diğeri tarafsız kalacak ve düşman devlet veya devletler ile kesinlikle ittifak içine girilmeyecekti. Yani Rus ve Türk devriminde olduğu gibi komşu desteklenecekti. Bir diğeri Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 8 Temmuz 1937 tarihinde imzalanan Sadabat Paktı’dır. Taraflar; antlaşmada genel olarak birbirlerinin iç işlerine karışmayacaklarını, ortak çıkarlarını ilgilendiren hususlarda birbirlerine danışacaklarını, birbirlerine karşı saldırıda bulunmayacaklarını ve sınırlarının korunmasına saygı göstereceklerini taahhüt etmişlerdir. 

O zamanlarda yapılan bu ve bunun gibi birçok antlaşmanın asıl nedeni emperyalist güçlerin tekrar edecek olan işgal ve bölücülük faaliyetlerini engellemek, ayrıca kendimizin ve komşularımızın sınır bütünlüğünü korumaktı. Aksi takdirde petrol rezervlerinin yüksek olduğu Ortadoğu topraklarında ulu önder Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini korumak ve milletler arası barışı sağlamak imkansız olacaktı. 

NEREDEN NEREYE...

Bugün Rusya Ukrayna’yı işgal ediyor, Irak bölgesel yönetimlere bölündü, İsrail işgal ve ilhaklarına devam ediyor ve şimdi de cihatçı terör örgütü HTŞ ile Suriye bölünerek dibimizde ikinci Afganistan’ı kurmak için gerekli düzenlemeleri yapıyor. Kurtuluş Savaşı sonrası emperyalizme karşı yukarıda söylediğimiz gerekçelerle komşularının sınır bütünlüğünü koruma politikası  uygulayan Atatürk’ün laik Türkiye’si, şimdi Suriye’yi bölmek için cihatçı terör örgütü HTŞ ile beraber çalışmakla övünüyor. Bir tarafta bir zamanlar emperyalizme karşı en büyük zaferi kazanmış ve komşularının sınır bütünlüğünü koruyan, şimdilerde cihatçı terör örgütleri ile işbirliği yaparak komşularının bölünmesine sebep olup sığınmacılara başımın üstünde yeri var diyen Türkiye; diğer tarafta Kurtuluş Savaşı ile bölgeden uzaklaştırılmış ama şimdi Ortadoğu’yu cehenneme çevirip, kendi sınırlarını kilitleyip ekonomisini ve kültürünü bozan 20 milyon sığınmacıyı gerekirse ordu gücü kullanarak dışarı çıkaracağını söyleyen emperyalizmin lideri Amerika. Nereden nereye...

Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi romanında anlattığı gibi, bilgeliğin, adaletin, iyiliğin en üst düzeyde; cahilliğin, adaletsizliğin ve vahşetin de en üst düzeyde olduğu bir dönemdeyiz. Ulu önder Atatürk’ün milli ve laik politikalarına derhal geri dönülmesi gereken şu günlerde çok iyi anlaşılıyor ki toplumlar arasındaki mantıksal gelişim farkı açıldıkça toplumların birbirini katletme oranı da artıyor.

SELÇUK KOSA
MAKİNE MÜHENDİSİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları