Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bağımlılık ve kimlik
Ah şu bağımlılık yok mu! Berbat bir hastalık! Ülkemizde örneklerini en sık gördüğümüz gibi kimi koltuk bağımlısıdır kimi güç, iktidar... Kimi kötülük ya da intikam alma bağımlısıdır kimi şiddet, kimi aşk... Onlarsız yapamazlar, var olamazlar.
İngiliz oyun yazarı Duncan Macmillan’ın yazdığı, İbrahim Çiçek’in çevirip yönettiği ve Zorlu PSM’de izlediğim “İnsanlar Mekanlar Nesneler”, bağımlılıktan kurtulmaya çalışan bir kadının öyküsü. Uyuşturucu, eroin, kokain, hap, esrar, alkol vb. bağımlısı bir kadın!
Hemen belirteyim: Bugüne dek bu konu çevresinde gördüğümüz tüm oyunlardan ve filmlerden çok çok farklı. İzlediğimden beri bağımlılık meselesini kafamda evirip çeviriyorum. Bu da iyi bir şey! Baştan başlıyorum.
OYUNU FARKLI KILAN
Macmillan’ın oyununu farklı kılan birkaç öğe var. En başta kadının bir oyuncu olması. Sahnelerde sürekli farklı rollere girip çıkması ve o rolleri kapmak için rekabet ortamında verdiği mücadele. Buyurun size bir de kimlik sorunu. Yazar adeta/sanki oyunculukla madde bağımlılığı arasında bir paralellik kurmuş. Oynamaya bağımlılık, farklı rollere girip çıkmaya, sahneye bağımlılık, alkışlara bağımlılık...
Bir başka öğe ise yazarın bu çok ciddi temayı, gülümseterek, dram ve komedi unsurlarını bir arada kullanarak ele alması, bir an boğazınız düğümlenirken hemen ardından kahkaha atmak istemeniz ve seyirciyi sık sık sürprizlerle şaşırtması. Hele son perdede.
İlk kez 2015’te Londra’da Ulusal Tiyatro’da oynanan oyun o gün bugün New York dahil olmak üzere birçok yerde oynandı ve hem oyun metni hem de başrol oyuncusu sayısız ödül kazandı.
MERVE DİZDAR FAKTÖRÜ
“İnsanlar Mekanlar Nesneler”i yurtdışında hiç izlemedim. Bizdeki prodüksiyonun yurtdışındakini izleyip izlemediğini bilmiyorum. Hem zaten öyle ya da böyle pek fark etmez, çünkü iki buçuk saat boyunca hem ekip oyunculuğundan hem de tiyatroyu var eden tüm öğelerin bütünlüğünden, dört dörtlük tiyatro tadı alıyorsunuz.
Baş oyuncusuna sonsuz olanaklar sağlayan oyunda yönetmen İbrahim Çiçek akıllı seçimler yapmış. Başrolü Merve Dizdar gibi bir oyuncuya vermek gibi. Sinemada ve tiyatroda oyunculuktaki ustalığını kanıtlamış Merve Dizdar baştan sona sizi avucunun içine alıyor. Nina/Sara/Emma/Tara/oyuncu kadın, ne zaman “oynuyor”, ne zaman doğru, ne zaman yalan söylüyor bilemiyorsunuz ama hepsinin gerçekliğine inanıyorsunuz. O gerçekliğe sizi de katıyor. Oyunculuğuyla hem aklınıza hem de duygularınıza seslenirken oyuna da derinlik katıyor.
Oyunun üç evresi var: İyileşmek için rehabilitasyon merkezinde ilk karşılaşmalar. Durumları “canlandırarak”, “oynayarak” sürdürülen iyileşme yöntemi. Dış dünyayla, aileyle karşılaşma.
Her evrede farklı kişilikleri canlandıran yılların usta oyuncuları Nihal Koldaş, Selçuk Borak, Kerem Arslanoğlu rollerinde çok inandırıcılar.
Sahne ve kostüm tasarımı Ceyda Balaban’ın. Özellikle sahne tasarımı hem çok işlevli hem de oyunun ruhuyla ve derinliğiyle çarpıcı biçimde örtüşüyor. Yakup Çartık’ın ışıkları en az Merve Dizdar’ın oyunculuğu denli önemli. Taner Güngör’ün koreografisi, Ömer Sarıgedik’in ses tasarımı ve müziği de. Bütün bu öğeleri bir araya getiren ve bu çok katmanlı oyuna sonsuz bir dinamizm kazandıran İbrahim Çiçek ve Merve Dizdar olmak üzere tüm emeği geçenleri kutlarım. Ancak...
SÖYLEMESEM OLMAZ
Ancak... Söylemeden geçemeyeceğim bir nokta var. Bunu da sırf tiyatro tutkumdan ve işe yaramak için söylüyorum.
Sahnede tüm oyuncular mikrofon kullanıyor. Anlamakta güçlük çekiyorum. Büyük değil küçük salonda oynanıyor. Sürekli hareket halindeler. Seyirciye arkalarını döndükleri anda ya da üst üste konuştuklarında tümcenin sonu gümbürtüye gidiyor, sözler mikron uğultusuna kurban ediliyor. (Hele yukarıda yatak odasındaki sözler...)
Oysa bu bir tartışma oyunu: Bağımlılıktan arınma mümkün mü? Dış etkenlerin rolü? Neden bizi bağımlılığa iten insanlardan, mekânlardan ve insanlardan uzak durmalıyız? Bu bir hesaplaşma oyunu. Her sözcüğün çok önemi var, yoksa yazar niye koysun ki o sözü oraya?
Önce yaşlandım, iyi duymuyorum mu acaba diye endişe ettim (J sırasındaydım). Yanımdakilere, önümdekilere sordum, cevap hep aynı: “Hiç anlaşılmıyor.” Oyun sırasında bile “Ne dedi? Ne dedi?” diye fısıldaşanlar var! Yazıktır günahtır! Bunca emeğe saygısızlıktır. Ya mikrofon sistemini düzeltin ya da atın şu mikrofonları!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Özel okulların ücretleri uçtu
- Merakla beklenen enflasyon rakamları açıklandı!
- Milyonlarca emeklinin gözü 3 Ocak'ta!
- Yapay zeka sağlıkta çığır açıyor
- Asgari ücret ve emekli maaşı hakkında önemli iddia!
- Asgari ücret kaç TL olmalı?
- Yarısı mesleği bırakmayı düşünüyor!
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
En Çok Okunan Haberler
- Zahide Yetiş canlı yayında cinsel ilişki videosu izletti
- Suriye'den Türkiye'ye görülmemiş gümrük vergisi!
- 'Madem hedefiniz benim...'
- Peynirde ‘mantar ilacı’ tespit edildi!
- Teğmenler için karara 1 gün kala yeni gelişme
- Evde boğazları kesilmiş halde bulundular!
- Galatasaray'da bir dönem sona eriyor!
- Özlem Gürses'ten 'Bahçeli' itirafı
- Kürsüde Kürşad Yılmaz'a sert yanıt!
- Kasım Gülpınar ve Kürşad Zorlu ne yapacak?