Bedri Baykam
Bedri Baykam bedri.baykam@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sıcak gündem ve mecburi tarih dersi

16 Ocak 2025 Perşembe

İktidarın muhalif belediyelere yönelik yaptığı kayyum çıkartmaları DEM Parti’yi aştı, CHP’ye taştı. Siyasi ortam kasvetli ve ağır.

Öncelikle demokrasi tarihimizin sancılı başlangıcına değinmem gerekecek. Cumhuriyeti kuran ve demokrasiyi getiren parti, CHP. Atatürk çok partili rejime geçmeyi denemiş olsa da yobaz isyanlar nedeniyle bunu başaramadı. Ancak İnönü hem çok partili rejime geçti hem de büyük bir olgunluk ve iradeyle 1950’de iktidarı Demokrat Parti’ye teslim etti. 1950-1960 arasında DP demokrasiyi çökertmek için elinden geleni yaptı. 18 Nisan 1960’ta kendi milletvekillerinden seçtiği Tahkikat Komisyonu’yla CHP’yi kapatmak için soruşturma açtı. Ankara’da üç kişinin yan yana yürümesi yasaklanmıştı, sokak, gazeteler, parlamento ve ana muhalefet partisi abluka altındaydı. Kaçınılmaz şekilde 1960 ihtilali yaşandı. Bu ihtilal bir büyük hata yaptı ve bir de büyük eser bıraktı. Hata, bir başbakan ve iki bakanın asılmasıydı. Bıraktıkları eser ise o muhteşem 1961 Anayasası. 

1971 ve 1980 askeri müdahaleleri, 1960 ihtilali ile beraber anılmaya başlandı ve sol cenahta bile “bütün darbelerin yolunu açan 27 Mayıs”, en ağır sözlerle eleştirildi. Bu işin uzman analiz tarihçileri dışındakiler esas darbenin 18 Nisan 1960 olduğunu göremediler. 28 Şubat “sözde” postmodern darbe içinse CHP’li siyasetçiler zamanla AKP dilini kullanmaya başladılar.

2000’lerde, AKP iktidara geldikten sonra, FETÖ sızmaları ordu içinde hızlı bir yapılanmaya gitmeye başladı. Her ne kadar yüksek askeri şûralarda, Genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanları bu sızmaları temizlemek için ellerinden geleni yaptılarsa da yeni başbakan ordunun içinde de güçlenmek için elinden geleni yaptı.

Ergenekon ve Balyoz operasyonu ile TSK’nin Atatürkçü askerleri zindanlara atıldılar. Ta ki 15 Temmuz 2016 günü rezil FETÖ darbesi yüzünü gösterene kadar. Ondan sonra özgürlüklerine kavuştular ama arada geçen 7-8 yılda Türk ordusu, Cumhuriyetin kurucusu olma vasfını taşıyan kişiliğini de bağımsızlığını da kaybetmişti. Özellikle 90’lı yıllar boyunca “2. cumhuriyetçiler” denilen medya kalemşörleri adım adım bu gidişatı hazırlamıştı. Sürekli olarak Atatürk dönemi ve TSK, CHP ile beraber kötülenmiş, laik demokrasi vurgusu yapanlar antidemokrat olmakla suçlanmış ve ılımlı İslam, siyasal İslamla beraber adım adım kutsanmıştı. Bu algı operasyonları hafta sonuna yayılan Abant kamplarında FETÖ çetesinin medya uzantıları tarafından senaryolaştırılıyordu.

BELEDİYE BASKINLARI NASIL YAŞANABİLİYOR?

Şimdi insanlar tek adam rejiminden şikâyetçiler, yargı bağımsızlığının olmadığını ve yarınlarımızın meçhule doğru gittiğini söylüyorlar. Halbuki şaşırmak için bir gerekçeleri yok. Güçler ayrılığı bu ülkede adım adım yok edildi. Birbirini denetleyen kurumlar kalmadı. 1990’larda bu ülkede bütün hukuk kurumları bağımsız güçleri ile ayaktaydı, medya ayrı bağımsız güçlerden oluşuyordu, TSK kendi içinde bağımsız görev yapan hiçbir parti ile alakası olmayan ve anayasayı koruyan bir kurumdu, TBMM, MGK, cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu ayrı ayrı güçlü odaklarıydı ve başbakanın güçleri de limitliydi. 

CHP Genel Başkanlığı’nı 14 yıl yapan Kılıçdaroğlu, göreve gelir gelmez, ilk özel röportaj hakkını Radikal gazetesinde 27 Mayıs’ı suçlayarak yaptı, gündeminde DP yoktu. Yakın çalışma arkadaşları arasına Atatürkçü kimlikleri ile tanınan hiç kimseyi almadı. Cumhurbaşkanı adayı olarak “Ekmek için Ekmeleddin sloganının mucidini seçti. “Türkiye’de laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum” dedi. Aynen Erdoğan’ın eski Türkiye’si gibi “eski CHP”den söz etti. Ordu, “vesayet” demekti onlara göre, CHP de tek parti döneminin “Ceberrut Partisi”nden başka bir şey değildi anlaşılan!! Kendisinden önce zaten benzer hatalar yapan Ecevit, Erdal İnönü ve Baykal, solun Türkiye’de paramparça olmasının ve AKP iktidarının 2002’de başlamasının ana nedenleriydi.

Şimdi medyanın hasbelkader muhalif kalabilmiş kanadı elinden gelen itirazı yapıyor. “Bağımsız merkez medya” diye bir şey kalmadı. Bütün kritik virajları kulaktan dolma bilgilerle anladığını düşündüğüm genç ve oldukça tecrübesiz bir siyasi ekip mücadele vermeye çalışıyor. Karşılarındaki lider ise belki bizim tarif ettiğimiz demokrasiye inanmıyor ama elindeki gücü korumak için sayısız manevra kullanan çok kurnaz bir siyasi kabiliyete sahip.

İktidar, dün Beşiktaş Belediyesi’ne operasyon yaptı. Yakında, yolsuzluk konusunda hiçbir delile sahip olmadan “kuvvetli şüphe” adı altında başka hamlelerin yapılabileceği, esas hedefin de Ekrem İmamoğlu olduğu da açık açık artık televizyonlarda konuşuluyor. Çok iyi bildiğiniz gibi günümüzde adaletin üstünlüğü yok, üstünlerin ve imtiyazlıların adaleti var. 

AKPli belediyelere böyle baskınlar tabii ki yapılmıyor! Şimdi Beşiktaş Belediyesi’nde öğreniyoruz ki ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilen kişi içişleri bakan yardımcısının kardeşi! Üstelik söylendiğine göre daha yeni çeşitli AKP belediyeleri ile de büyük anlaşmalar yapmış!

İBB seçiminde çok ilginç bir şekilde bir seçim tekrarı olmuştu ya... Kim bilir o formülü üretenler, bakan yardımcısının kardeşini temize çıkarmak için de hangi hamleleri yaratırlar!

Bekleyerek öğreneceğiz! Ama sakın şaşırmak yok! Medyamız ve siyasi dünyamız, son 30 yılda bu tezgâhın devreye sokuluşunu birbirinizi yiyerek izlediniz, tarihten anlamadığınızı kanıtlayarak, Türkiye’de siyaset yapmayı Hollanda veya Danimarka ile karıştırarak, tehlikeyi görenleri de “çok demode ve sıkıcı” olarak niteleyerek kadro dışı bıraktınız. Umuyorum şimdi şapkadan tavşan çıkarabileceksiniz... Hep beraber deneyeceğiz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları