Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Aslında ne oldu da olmadı?

03 Nisan 2022 Pazar

Bilinen bir deyiş vardır: “Faşizm herkesin kulak arkasındadır. Ortaya çıkmak için uygun vasatı bekler.

Nasıl faşist olunur? Sorusunun devletler ve liderler odaklı anlatımlarla tanımlanması, kitleleri hareket ettirecek gücün esas ile öneminden kaynaklanır. Yani bireylerin faşist oluşu büyük oranda, neredeyse tamamen mutlak otorite ve organizasyona yaslanmasına bağlıdır. Bireyin tek başına faşizan tutumuna çoğu zaman sosyopat, psikopat ya da kişilik bozukluğu deyip geçiyoruz. 

Birey nasıl faşist olur? Bir insan, nasıl olur da faşist ve otoriter rejimin salt taraftarı, sempatizanlık ötesinde sahici, samimi yandaşı, dişlisine dönüşür? Nasıl olur da bugün canavarlık, zalimlik diye tanımladığımız rejimlerin askeri, memuru ve korucusu olarak görev yapabilir?

NE, NASIL OLDU?

Almanya gibi felsefe ve teknolojide çağının lideri bir ülkede Hitler rejimi, “uygar” Almanları birkaç yıl içinde Yahudi, Roman ya da yabancı komşularını dövecek ve gaz odalarında öldürecek birer canavara dönüştürmeyi başardı.

Peki nasıl oldu da kitleler kolayca ve hızla faşistleştiler? Otoriter rejime neden sadakatle itaat ettiler? Toplumların dönüşümünü sağlayan ortam ve algı nasıl yaratıldı? 

Siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt, 20. Yüzyıl’daki Hitler Almanya’sı, Mussolini İtalya’sı, Franko İspanya’sı, Suharto Endonezya’sı ve Pinochet Şili’sini inceleyerek “Free İnquiry” dergisindeki “Faşizmin Temel Özellikleri” başlıklı makalesinde bu ortam ve algıyı yaratan yöntemleri sıralamıştır. 

ORTAM FASİT, ALGI FESAT, ÜRÜN FAŞİST!

Bunlardan birincisi, kaba milliyetçi ve ölçüsüz hamasi söylemdir. En ucuz, kolay ve etkili olandır. Hamaset örtüsü sosyal, ekonomik ve siyasal tüm enkazları örter. Otoriter rejimler, kaba milliyetçi sloganları, simgeleri, marşları ve söylemleri sürekli kullanma eğilimindedir. Medya aracılığıyla kitlesel bir hamaset algısı yaratılır. Bilgiden çok hurafelere dayanılır. 

Vicdani değerler ve evrensel hukuk kurallarını ihlal ile insanlar, “ihtiyaç gereği” durumlarda insan haklarının gözardı edilebileceğine ikna edilir. 

Rejim, toplumu diri ve birlik içinde tutmak için “sürekli tehdit” algısı oluşturur. Biteviye iç ve dış düşman vurgusuyla, toplumu rejimin yanında olmaya çağırır.  

Faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tümüyle erkek egemenliği altındadır. Geleneksel cinsiyet rolleri katılaştırılmıştır. Kadın, öncelikle doğurmak için vardır.

ALGININ OLMAZSA OLMAZI

Medyaya gelince...

Birlik algısı için haberlerin denetimi ve tek bir bakış açısından verilmesi önemlidir. Rejim medyanın eleştirel olmasını ve yönetimsel yanlışların, yolsuzlukların haber yapılmasını istemez. Önce oto-sansür, ardından resmi sansür kurumu devreye girer. 

Denetimin sağlanmasında para, baskı ve sempati kullanılır. Rejim destekçisi yazar, yönetici ve gazeteciler aracılığıyla toplumsal algı oluşturulur. Toplum, bir süre sonra rejim ne ister ve ne kadar isterse o kadarını görür, duyar.

Faşist rejim gücünü korumak için sürekli kalıcılık ve sürekliliğin (Y.N.Beka!) tehlikede olduğu algısını yaratır. “Korku”, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araçtır.

TEK İMAN, BİR ŞEF, ÇOK PARA

Otoriter ve faşist rejimler, topluma en yaygın dini ya da mezhebi siyasal kaldıraç olarak kullanırlar. Şefin iktidarının ve rejimin ayakta kalması için din adamları, mabetler istismar edilir. Zaten ilk çağlardan beri büyücü, iktidar gücünü korumak ve arttırmak için genelinde şef ile birlikte hareket eder. 

İktidarın devamı için tabii ki parasal güç esastır. Faşist iktidarın ihtiyaçlarını gözeten ve karşılayan denetimli bir sermaye gücü oluşturması gerekir. Karşılıklı çıkara dayalı bu ilişkide iktidar, devlet ve hazine olanaklarını ayrıcalık tanıdığı iş insanlarına sunar. İşçi ve emekçi hakları, zapturapt altına alınır.*

TANIDIK MI?

Yazı ve dizileri zaman zaman gazetemiz Cumhuriyet’te de yayımlanan Ceyhun İrgil’in “Hakikate sadakat için mücadele edenlere” ithaf ettiği Aslında Ne Oldu başlıklı araştırması, çağımızda toplumsal belleğin giderek daha sık, daha çok maruz bırakıldığı algı oyunlarını çözümleyen ilginç bir derleme. Adeta kısa bir asparagas, hurafe ve post-truth tarihçesi, hatta mini ansiklopedi. Birbirinden ilginç konularda ezber bozduğu için beğendiğim bu kitaptan, uyduruk haber anlamında kullandığımız “asparagas” sözünün kökeninden; kısaca 555-K diye anılan 1960 yılındaki beşinci ayın beşinde, saat beşte, Kızılay’da iktidara muhalif gençliğin düzenlediği korsan gösteriye ya da Tengri sözcüğünün kaynağına, pek çok alıntı yapmak isterdim.

Ama sizlerle “Nasıl Faşist Olunur” başlıklı bölümden kısa bir alıntı paylaşmak istedim. Çünkü yazar İrgil’in Dr. Lawrence Britt’in yukarda okuduğunuzdan tabii ki çok daha kapsamlı olan faşist ve otoriter rejim belirtilerini sıraladığı bölümü, gözüm bir yerden ısırıyordu...

Acaba size de tanıdık geldi mi?


* Ceyhun İrgil, Aslında Ne Oldu? / Halk Kitabevi, 2022   

HH, TAZMİN

Önce kuşların arasına daldım,

sonra çıktım meleklerin katına:

Ne şairi, ne ruhdeşeni doğrulamak

oldu tasam: Sıvı ve katı, onca maddeden

artan boşlukta bilinsin istedim: Bir ben

kaldım. Ses duyulmuyor burada, gün

geceden ayrılmıyor, nedenli nedensiz

uyanıyor ölüler ikidebir, düşlerinden

sızan zamanın ucunda yalnız, unutulmuş,

hızla yutuyor onları Evren, bir ben kaldım. 

ENİS BATUR**

   

** YANIK DİVAN, Dramatik Şiirler/Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Avamgart Türkiye 3 Kasım 2024
Ceza ödüldür bazen 2 Kasım 2024
Cumhuriyete doğru 27 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları