Deniz Ülkütekin
Deniz Ülkütekin deniz.ulkutekin@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sınıfsallaştıramadıklarımızdan mısınız?

22 Haziran 2024 Cumartesi

Sosyal medyada son günlerin en büyük tartışma konusu yaşamdaki bazı imtiyazların sınıfsal bir kökeni olması üzerine. 

Lise mezunu öğrencilerin üniversiteyi yurt dışında okumasından gidilecek tatil yerinin kalitesine kadar uzanan geniş bir yelpazede dönen tartışmanın özü bize şunu söylüyor:

“Sınıfsal koşullar yaşam biçimini belirler sınıfsal koşulları da ekonomik koşullar...”

Büyük ölçüde haklı bir önerme gibi görünebilir. Öte yandan ekonomik açıdan oldukça tartışmalı örnekler de vardı.

Bayramda eve gelenlere likör ikram edilmesinin ekonomik temelli sınıfsal bir ayrıcalık olduğuna yönelik önerme oldukça tartışıldı.

Aslında işin biraz üzücü olan kısmı tartışmanın genel anlamda AKP’nin iktidara gelişinden arada geçen 20 küsur yıllık sürede iktidarda kalışına en büyük aracı olan söylemin en zayıf anında yeniden üretilmesine olanak tanımasıydı.

Biliyorsunuz, AKP’nin özellikle seçim zamanı yaklaştığında ortaya koyduğu bir söylem vardır.

Bu söyleme göre AKP’ye oy verenler dar gelirli ama mazbut geleneklerine bağlı yaşayan aile ve dini değerlere saygılı, “namuslu” kimseler olarak resmedilirken CHP’ye oy verenler de bunun tam tersine konumlanır. 

İktidarın pekiştiği yıllar içinde Başkanlık sistemi, seçim sistemindeki değişikliklerle birlikte başlı başına karşıtlık ilkesi ile donatılan siyasi iklimimizin de yardımıyla büyüyen ve içselleştirilen bu ikilik bugün konuştuğumuz “kutuplaşma” sorununun da asıl öznesi.

Kimileriniz hatırlar, Erdoğan “başıboş köpek sorunu” gündem olduğunda şöyle bir açıklamada bulunmuştu:

“Beyaz Türkler, hayvanlarınıza sahip çıkın.”

Bu cümle birkaç önerme birden içeriyor:

  • Hayvanseverler ve evinde hayvan besleyenler varlıklı insanlardır. (Çünkü beyaz Türkler varlıklı olur!)
  • AKP’ye oy verenler evinde hayvan beslemez.
  • Hayvan sevmek ve onların bakımı için para harcamak lüks bir uğraştır.
  • Yaşamsal olmayıp lüks sınıfına giren uğraşlar ile beyaz Türkler ilgilenir ve onlar CHP’ye oy verir.

Anadolu’nun küçük bir kentinde yaşayan ve asgari ücretle geçimini sağlayıp ay sonunu zor getiren CHP bir yurttaş için ne büyük mutluluk. (Sayılarının ne kadar çok olduğunu son belediye seçimlerinde gördük)

Birden sınıf atlayıp lüks ve şatafat içinde yaşayan bir zümrenin parçası oluverdi. Ancak işin gülünç olmayan kısmı muhalefet tarafından da aynı sertlikte üretilen bu söylemin kelle başına vurduğumuzda uzun yıllar sandıkta yenilgi olarak yazması.

Oysa Osmanlı’da ve Türkiye’de kamusal alana veya sokağa, mahallelere yansıyan çelişkiler çatışma odakları çok farklı olmuştur. Mezhepsel, ideolojik, kökensel ayrılıklar kimi zaman çok üzücü olaylara neden olmuştur. Peki ya sınıfsallık?

Daha doğrusu şöyle sorayım: “Bireylerin ulaşamadıkları bir şeyi, açamadıkları bir kapıyı, girmedikleri bir mekânı sınıfsal bir sorunun sonucu olarak görmesi toplumsal olarak ne kadar sağlıklı?

Bu soruya yanıt ararken kamusal alan tasarımından bir örnek vermek gerekebilir. Büyük kentlerde sıklıkla yer alan sanat galerilerinin düzenledikleri sergiler tüm ziyaretlere ücretsiz olarak açıktır. Ancak ziyaretçileri genelde sınıfsal olarak alt kesimden insanlar olmaz.

Bunun nedeni dar gelirli, sınıfsal olarak alt kesimden olan ve beyaz Türk olmayan insanların sanata olan isteksizliğinin veya merak eksikliğinin sonucu mudur yoksa bu alanların “herkese açık” bir arayüzle tasarlanmamış olmasının mı?

Genel olarak ülkemizde sınıfsal çatışma noktalarının kamusal alanı tasarlama ve kullanma biçimi ile ilgili olduğunu söylemek mümkün.

Türkiye’de geçmişte muhafazakâr partileri destekleyen birçok varlıklı aile vardı. Günümüzde de AKP’yi destekleyen oldukça varlıklı bir kitle var ki çoğu kamusal alanı kullanırken ekonomik getirilerinin getirdiği olanakları kullanıyor.

Peki bu sınıfsallık sorunu nereden çıkıyor? 20. yüzyıl boyunca Türk solcularının en çok yakındığı ülkemizdeki sınıf bilinci eksikliğiydi. Sanırım bu bilinç eksikliğinden doğan boşluklar içini muhafazakâr bir endişe ile doldurarak ustaca kullanılıyor.

Bu da kimine siyasi başarı kimine de soyut bir sınıfsal imtiyaz getiriyor. Siz ne dersiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

3F’den tek F’ye 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları