Veysel Ulusoy

Çaput

17 Kasım 2024 Pazar

Yalancı işsizlik oranına sevinen karar vericiler onu etkileyen en büyük faktörleri göz ardı ediyor. 

Siz bakmayın sevindikleri orana. O yine dünyanın en yükseklerinden biri ama ne hikmetse son aylarda sürekli azalarak yüzde 8.6’ya kadar düşürüldü. 

Hem de sürekli azalan sanayi üretim hızına rağmen.

Sürekli azalan sanayi üretimi ülkenin kriz içinde ağır bir durgunluğa girdiğini de belirten en önemli göstergedir. Araştırmalar sanayi üretim endeksindeki her bir yüzde birim değişime karşılık işsizlik oranının ortalama olarak onun yarısı kadar yanıt verdiğini belirtiyor. 

Diğer bir ifadeyle sanayisi veya üretim gücü daralan bir ülkede, bir sanayide işsizlik oranı azalmaz, aksine sürekli artar. 

Tüm bunları bize gösteren verilerdeki anormalliği vurgulayacak değilim. Neresinden tutsanız acayipliklerle dolu her tarafı. Bir defa enflasyon oranının, geçmişte Arjantin ve Yunanistan’da olduğu gibi bilinçli ve planlı bir şekilde düşük gösterilmesi sanayi reel üretim hızı, ulusal gelir hesaplarının reel değeri ve doğal olarak da diğer verileri rayından çıkarıyor. 

Küçülmenin yıllık yüzde 2-3 olduğu sanayi üretiminde bu oranın çok daha fazla olduğunu bize bu sahte enflasyon oranları söylüyor. 

Matematik de bunu vurguluyor.

Kriz içinde krizi son sekiz yıldan beri tecrübe eden ülkemizde, sermaye birikimi ile ulusal geliri yaratan istihdamın ülkemizin orijinal nüfusu kapsamında hesaplandığını anlamak gittikçe zorlaşmaktadır. Halbuki, üretim gücü ülke popülasyonunu oluşturan tüm nüfus (ülke nufüsu artı göçmen ve sığınmacılar) tarafından yapılmakta hatta işgücü formasyonu ve bunun bir parçası olan işsizlik oranı da bu kapamda hesaplanmaktadır, hesaplanmalıdır.

Nereden bakarsanız bakın, ülke ekonomisindeki makro veriler (enflasyon, büyüme hızı, faiz oranı, borç oranı, dış ticaret açığı gibi) son sekiz yıldan bu yana bozulurken, mikro birimler yani özel sektörün de artık bu gücünü koruyamadığını görmekteyiz.

Üretim gücünün sürekli azalışına dış ticaret verilerini de kullanarak da bakmak mümkündür. Bir ülkedeki toplam talebin çatısını ülke içi üretim, ihracat ve ithalat farkı ile doğrudan bağlantılıdır. İthalat bu anlayışla, ülke içi talebinin diğer bir adıdır. Diğer bir anlamıyla, ithalatın ihracatınızdan fazla olan kısmı ülke içindeki toplam talebin diğer bir eklentisidir. 

Buraya kadar olağandışı bir şey gözükmüyor. 

Öte yandan sabit döviz kuru rejiminin tecrübe edildiği (uygulandığı) ülkemizde ürünlerimizin global ticarette giderek daha pahalı, ithal ürünlerinin de oransal olarak ucuz hale geldiğini görüyoruz.

Düşük döviz kuru ile yüksek enflasyonun bozduğu global fiyat oranı, ithalatı daha ucuz hale getirerek iç üretimi düşürmeye ve uluslararası ticareti yapısal değişime zorlamaya başlamış, yatırım, ara ve tüketim malları olarak üç kısma bölünmüş ithalat ürünlerinin toplam içindeki paylarında kayda değer olumsuz değişimler ortaya çıkarmıştır. 

Yıllarca ithalatta yüzde 90’ın üzerinde gerçekleşen yatırım ve ara mallarının payının son dönemde yukarıdaki döviz kuru/enflasyon etkisinden dolayı yüzde 85’lere indiğini, tüketim mallarındaki artışın ise yüzde 9’lardan 15’lere geldiğini görmekteyiz.  

Her şeyde yitirilen kontrolün artık üretim gücünde çatlaklar oluşturduğunu, karar vericilerin bu çatlakları nereye kadar çaputla kapatacağını gözlemlemek, toplumsal maliyetle fakirliğin daha nereye gideceğini tahmin etmek ile aynı anlama geldiğini vurgulamak gerekir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Silkeleme 15 Aralık 2024
Fakirsiniz çünkü... 1 Aralık 2024
Çaput 17 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları