Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yalan üçlemesi
Yalan söylemenin yaşa, toplumsal konuma ve kendine özgü
şartlara göre onlarca farklı nedeni vardır. Gelin bir göz atalım.
Yalan söylemek üst düzey bir zihinsel etkinliktir. (Yalan söyleyerek çıkar sağlayan kişiler lütfen bu cümleyi okuyunca kendileriyle gurur duymasınlar. Yalan söylemek için bir miktar zekâ gereklidir ancak yalan ahlâk eksikliğinin ve kişilik zafiyetinin bir göstergesidir.)
Kötü bir tesadüf olsa gerek empatik beceri ile yalan söylemek arasında ilişki vardır. Empati karşıdakinin duygularını ve düşüncelerini anlamak demektir. Yalan söylemek için karşıdakinin bakış tarzını kavramak yani onunla empati kurmak ve onu nasıl kandırabileceğini tahmin etmek gereklidir. Empati kuramadıkları için aspelger sendromu olanlar ve otistik çocuklar yalan söyleyemezler. Bu durum dürüstlükten ötürü değil zihinsel özelliklerinden ötürüdür.
YALAN TÜRLERİ
İnsanların niçin yalan söylediklerini “Çocuk ve yalan” başlığı altında gelecek hafta ele alacağız. Burada yalan türlerini sınıflamaya çalışacağım. Yalan türleri:
* Birisini üzmemek için, kişisel çıkar gözetmeden yalan söylemek. Örneğin “Bu elbise bana yakıştı mı?” diye sorana, kendi düşüncenizin tersine yakıştığını söylemek.
* Kendi hayaline inanarak gerçeği çarpıtmak. Beş yaş civarında çocuklar bunu sıklıkla yaparlar, bu tür abartıdan maddî bir çıkarları yoktur.
* Duygusal açıdan nemalanmak, örneğin beğenilmek, sevilmek için maddî bir karşılık beklemeden yalan söylemek.
* Maddi açıdan nemalanmak için unvan, makam, para elde etmek için yalan söylemek.
* Değer verdiği bir kişinin gözüne girmek için yalakalık etmek örneğin “Ay’a duble yol yapacağını söylese ona inanırım” demek.
*Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in tavsiyesi doğrultusunda yalan söylemek. Goebbels, “Bir yalanı yeterince tekrarlarsanız sonunda inananlar çıkar” demişti. Bu görüşten hareketle söz gelişi, “Arabayı, ambülansı, operayı ülkemize ilk biz getirdik” demek bu tür bir yalandır. Kişiler bu yolla kazanç sağlamak isterler.
* Baskı altındaki kişilerin örneğin çocukların, ergenlerin, kadınların baskıyı aşmak için tek yol gördükleri yalanı tercih etmeleri.
* Mitomani. Ergenlik döneminde başlayan, kişiye maddî kâr sağlamayan, hayal dünyasının ürünü organize yalanlar. Örneğin mütevazı gözükmeye çalışarak çok zengin bir kişi olduğunu ima yolluyla söylemek.
* Bir ruhsal bozukluk olarak antisosyal, narsist, borderline veya kompulsif kişilik bozukluklarında söylenen yalanlar.
* Yalanı destekleyen toplumsal baskının etkisinde kalarak bir yalan karşısında sessiz kalmak. Bu durumu şöyle örnekleyebiliriz:
EVLİYA ÇELEBİ’DE YALAN
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin okunurluğunu artırmak için sıkıcı bilgiler arasına gerçek olmayan ilginç iddialar yerleştirmiştir. Örneğin Avrupa’da bir ameliyat sırasında hakem deriyi dikmek için derinin iki yanını bir karıncaya ısırtmakta sonra da karıncanın gövdesini keserek başından ayırmakta böylece karıncanın başı dikiş ipliği görevini görmektedir. Sanırım bu şık bir fantezidir. Çelebi’nin en ünlü fantezisi ise Erzurum’da kışın damdan dama atlayan kedinin donup havada kalmasıdır. Pek çok okur, uzman bu iddianın çok saçma olduğunu, gerçekte böyle bir şeyin olamayacağını söylemiştir.
Kedi olayı şüphesiz ki saçmadır (absürttür), şakadır, ancak Çelebi bu olay kadar başka gerçek dışı olaylardan da söz eder fakat kimse bu olayların gerçek dışı olduğunu söylemez. (Bence söyleyemez.) Bir gün Avrupa’da ırmak çıplak bir erkek cesedini kıyıya vurur. Aralarında Çelebi’nin de bulunduğu Osmanlılar başına toplaşırlar, bunu fark eden ceset hemen sol elini edep yerinin üzerine kapatır. Bu görenler bu cesedin bir Müslümana ait olduğunu anlarlar. Az sonra cesedin sağ elinden yeşil bir ışık akmaya başlar. İzleyenlere göre bu da cesedin bir ermişe ait olduğunun göstergesidir.
Bir de Zigetvar hikâyesi vardır. Zamanında cinlerle antlaşma yapılmış kalenin temeline gümüşten bir sivrisinek heykeli yerleştirilmiş. Bu yüzden Zigetvar’a sivrisinek uğramazmış.
Erzurum’daki kediye saçma diyenler son iki olayı görmemezlikten gelirler. Bu durum galiba, toplumsal baskı karşısında neme lazım diyerek, suya sabuna dokunmama isteğinden kaynaklanmaktadır.
Yalan ahlaki değildir, yalan söyleyerek insanlar hak etmedikleri şeylere sahip olurlar, en azından birilerinin parasını çalarlar. Ancak her şeye rağmen yalanın bir işlevi vardır ki nesilden nesile varlığını sürdürebilmektedir. İşlevi olsa bile yalan söyleyenlerin kişiliklerinde bir zafiyet vardır; yeterince güçlü olmayan, gerçeğin sorumluluğunu üstlenemeyen kişiler yalan söylerler. Yeterince güçlü olan kişiler ise insanları kandırmazlar, yalandan uzak dururlar. Yalan, hesap veremeyenin bir tür hesap verememe zafiyetidir. Güçlü kişiler ise yalana başvurmak yerine gerçeği söyleyip arkasında durabilirler.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Teğmenler hakkında yeni gelişme!
- CHP'den Tekin hakkında suç duyurusu!
- MHP'den 5'inci paylaşım da aynı saatte geldi!
- Hangi suçlara tutuklama geleceği belli oldu
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Erdoğan'ın Özer'e mektubu, davetler...
- 'Atatürk’e bağlılık ne zamandan beri suç sayılıyor?'
- Seyircisiz konserlere ne kadar harcandı?
- MİT Başkanı CHP'de sunum yapacak!