Deniz Ülkütekin
Deniz Ülkütekin deniz.ulkutekin@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İç ve dış düşmanlar, gölgeler

19 Temmuz 2024 Cuma

Psikoloji, siyasetle sandığımızdan çok daha yakın bir ilişki içindedir. Çünkü bana sorarsanız siyaset temelde kitlesel algıyı yönetme sanatıdır diyebilirim.

Ancak kitleyi yönetmek öncelikle bireyin arzu ve korkularını bilmeyi gerektirir.

Siyasette neden sürekli popülistlerin kazandığını ve siyaset bilimcilerin neden sürekli siyasetin yapılış biçiminden şikâyetçi olduğunu merak ediyorsanız yanıtı da burada gizlidir.

Siyasette bir, işlerin nasıl yapılması gerektiğine yönelik söylem bir de işlerin yapılmasıyla ilgili eylem biçimi vardır.

Söylemeye gerek yok sanırım bu ikisi birbirinden tamamen farklı yönde ilerler.

İşte söz konusu bu zıtlıkla ilgili yalın bir biçimde “Neden toplum kalkıp buna tepki göstermiyor” diye sorabiliriz ama siyaset tam da bu zıtlığı kullanarak kitleler üzerindeki gücünü korur. Nedir bu zıtlık diyecek olursanız aslında hepimizde var olan gölge benliğiniz.

Bireyin karşılaşmak istemediği, baskıladığı, kanundan veya dinden veya başka bir manevi baskı unsuru nedeniyle harekete geçiremediği “kötücül” dürtüleri gölge benliğinde toplanır.

Gün içinde insanlarla birlikteyken sosyal olduğumuz her anda “yokmuş” gibi davrandığınız gölge benliğiniz aslında sürekli bir adım arkanızdadır.

Topluma yansıttığınız kişiliğiniz, söyledikleriniz ve gölgeniz arasında büyük farklar olması çok yüksek olasılıktır.

Onunla yüzleşmek zordur, yüzleştiğinizde ortaya çıkacak sonuçlar zorlayıcı olabilir… Bunlar psikolojinin konusudur.

Öte yandan siyasi erk içte veya dışta bir düşmanı işaret ederken aynı anda bireyin kaçındığı bu gölgeyi de etkin duruma getirebilir.

Etkin gölgesiyle siyasetin kullandığı göstergeler üzerinden yüzleşen birey bundan korkup siyasi erkin “şefkatli” kollarında merhamet bulmayı umabilir.

Ülkemizde son yıllarda bu “merhamet” ve kitlelerin gölgesinden uzaklaştırılması dini semboller yoluyla eyleme geçiriliyor.

Modern insanla ilgili sorunun şu olduğu konuşuluyor. "Aydınlanma ile başlayan dönem bireyciliği artırırken insanı da yalnızlaştırdı" deniliyor. Görece haklı bir değerlendirme.

Bu yalnızlaşmayı psikoloji açısından ele alırsak siyaseti ve yönetim biçimlerini etkileyen bir soru ile karşılaşırız.

Yönetimde kullandığı oy ve toplantı gösteri hakkını kullanarak söz sahibi olan modern insan birey olarak söz sahibi olmak istediği bir konuda neden kitlesel bir söylemin parçası durumuna gelir?

Postmodern çağların en olumsuz getirisi toplumdaki cemaatleşme ve manevi boşluğu doldurmak için üretilen “new age” inanç yöntemleri bu sorumuza hızlı yanıtlar verebilir.

O zaman bir soru daha yeterince birey olamadığımız için mi işler yolunda gitmiyor yoksa gölgemizle karşılaşmamak için mi birey olmaktan kaçınıyoruz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

3F’den tek F’ye 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları