Adnan Binyazar

Balerin

13 Aralık 2019 Cuma

Balerini ilk önce, on altı yaşlarımda Diyarbakır Orduevi’nde gösterime giren “Kırmızı Pabuçlar” adlı bir Amerikan filminde tanıdım. Gencecik bir balerin, büyük bestecilerin müziği eşliğinde, kuş hafifliğindeki bedenini sahnelerde uçurarak salonlarda alkış estiriyordu. 

Filmin ortalarına doğru rolünde aksamalar başlamıştı. Gösteri sonrasında kırmızı pabuçlarından çıkardığı ayakları kızıl kan içindeydi. Başvurduğu doktoru tanısını koydu: “Artık bale yapamazsın!”   

Ağır hastalıkların, insanı can evinden vurduğu, o filmde kazınmıştı beynime...  

Yaşlı balerin

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın Kültür Bakanlığı döneminde yayımlar dairesi başkanıydım. Bakan, o dönemdeki adıyla Sovyetler Birliği’ne yapılan ilk resmi ziyaretine müsteşarı Prof. Dr. Şerafettin Turan’la beni de katmıştı.  

Bir akşam Bolşoy Tiyatrosu’nda Shakespeare’in Romeo ve Juliet adlı oyununun, bestesini 1935 yılında Prokoyef’in yaptığı bale uyarlamasına bizi de davet etmişlerdi.  

Oyunun bitiminde bale sanatçılarıyla tanıştırıldık. Sahnede, daha yirmisinde olmayan Juliet’i, yüzünde derin çizgiler oluşan 52 yaşındaki bir sanatçının oynadığını öğrenince sanatın yüceliğini yüreğimde duymuştum.  

Kadının gücü

Kadın, canında can yaratandır. Yaşama incelikler katan da odur. En iyi danteller, örgüler, halı dokumaları, cam desenleri onun parmaklarının ürünüdür. Bedeniyle ilgilenmesi, takılar takması, giyimi kişiliğinin parçası kılması incelikli ruhunun dışavurumudur. Evin içindeki varlığı bile ortamın sevgiyle donatılmasına yeter. Töre diye dayatılan baskılara karşı çıkan da odur. Tek sözüyle, dünyayı düzelteceğini sanan hangi bilinç yoksunu uydurmuş, “Elinin hamuruyla erkeğin işine karışma!” atasözünü? Bir atölyede araba lastiğini, eskiyen balataları yenileyen 17 yaşındaki bir kızın ustalığı karşısında sevinç duymuştum. 

Gelişmemiş toplumlarda, erkek aklıyla, kadın duygusuyla anılır. Çevrenize bir göz atın; üniversiteler, basın-yayın dünyası, ince iş üreten fabrikalar kadınla ayakta duruyor. Bedenini biçimleme sanatında daha becerilidir kadın. Örneğin “Kuğu Gölü” balesinde balerinlerin gösterdiği bedensel ipilemeyi, hiçbir baletin gösterebileceğine inanmıyorum. 

Avrupa Birliği başkanının kadın olması, Finlandiya kabinesinde başbakanla birlikte altı kadının bulunması mucize sayılmamalı. Kadın eylemli kılınarak çağımızda bir yeniden doğuş (Rönesans) yaşanmaktadır. 

Rebnetko/Ceren     

Ünlü sopranolardan Anna Rebnetko’nun Scala’da “Toska”yı canlandırmasıyla Ceren Özdemir’in öldürülmesi aynı günlerde oldu. Yaşamlarında örtüşen yanlar var. Yeterlik sertifikasını alan opera sahnelerinin gelecekteki yıldızı Rebnetko, Neva kentindeki ünlü konservatuvarda öğrenci olmayı başarmıştı. Her şeyin pahalı olduğu bu kentte çalışmadan yaşayamazdı. Mariinsky Tiyatrosu’nun binalarının temizlenmesinde çalışarak sürdürebildi öğrenimini.

Kurs ustasının anlattığına göre Ceren Özdemir, Ordu Üniversitesi’nde okurken 2017 yılında balede usta öğretici belgesi almıştı. Baleyi çok seviyordu. Boş zamanlarında bile ders aldığı ustasının yanından ayrılmıyordu. Ustası, “Ceren ileride belki Türkiye’yi yurtdışında temsil edecekti” diyordu.   

Rebnetko, amacını gerçekleştirme yolunda temizlik işçiliğine katlanmış, Ceren de okurken bir yandan da çocuklara bale öğreterek sanatını geliştirmiştir.    

Rebnetko doruklara varıyor. Ceren ise aşağılık bir yaratığın kalbine sapladığı bıçakla can veriyor...  

Neden, kör talihte değil, eğitimin, çağdaş insan yetiştirecek düzeyi tutturulamayışında aranmalıdır...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cinci hocalar 22 Kasım 2024
Sözün gücü 15 Kasım 2024
Kitap dünyası 8 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları