Veysel Ulusoy

Neden bazı ülkeler gittikçe zenginleşir, diğerleri de onları kovalar?

15 Ocak 2023 Pazar

Ulusların zenginliği ya da refah seviyesi temel olarak kişi başı gelirle ölçülür. Kimi ülkelerin 60-70 bin dolara ulaşan bu gelirleri bazı ülkelerde 20 binlere, bizde olduğu gibi, çoğu için de 10 bin doların altındadır. 

Daha düşük gelire sahip olan ülkeleri de düşünmek gerekir doğal olarak ama sıralama ne olursa olsun temel soru değişmiyor: Neden bazı ülkeler refah içinde yaşarken diğerleri geride kalıyor? 

Sorunun yanıtı sadece doğal kaynaklara bağlanamaz. 

Tamam petrol, değerli madenler, doğalgaz ve su, varlığın ya da refahın birer göstergesi olabilir ama acaba ülkeler arası farkların nedeni sadece bunlar mıdır?

Yanıt esasında çok açık... 

Hayır! 

Öyleyse nedir bu farkları açıklayan faktörler?

Bu soru bizi cüzdana yansıyan ekonomik büyümenin ne olduğuna ve onun sadece verilerle ölçülen kısmına değil de başka açıdan incelemesi gerektiğine götürür.

VERİLER CÜZDANI TEMSİL EDER Mİ?

Resmi veriler her ülkede olduğu gibi ulusal geliri beş ana çatı altında özellikle her birinin katkısı kapsamında sunar... Arkasında ise hiçbir yorum yapılmadan bir sonraki veriye kadar beklenir. Bu çatılar, tüketim, yatırım, hükümet, ihracat ve ithalat harcamalarıdır.

Bu haliyle durağan verilerle ölçülen ve sunulan ekonomik büyüme hemen hiçbir şey ifade etmez. Anlamlı bir sonuca varabilmenin yolu bu verilerin ayrıntıları ve diğer ülkelere göre nasıl geliştiğidir.

İsterseniz küçük bir örnekle açıklayalım ne demek istediğimizi... ABD’nin yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 2-3 civarındayken ülkemizde bu ortalama yüzde 5 civarındadır (gerçi son yıllarda bunun da çok altında gerçekleşmektedir). Hatta bazı durumlarda ne hikmetse, yüzde 6-7 büyüdüğümüz durumların da olduğu karar vericiler tarafından söylenmektedir. 

Peki bu (abartılmış) verilerle Türkiye’de çalışanların daha fazla refah artışına sahip olduğu söylenebilir mi?

ABD’nin bu (örneğin yüzde 2.5) büyüme oranı ile yıllık yarattığı reel gelir artışının neredeyse Türkiye’nin yıllık ulusal gelirine ulaştığı gerçeği bize büyüme oranlarının dışında bir fotoğraf verir. Bir de bu büyümenin kaynağının sadece üretim ve harcamadan kaynaklanan yapısı dışındaki faktörleri içerdiği düşünüldüğünde yukarıda sorduğumuz sorunun önemi daha da artar.

Büyüme kaynağını sırf üretmek, onu satmak, ihraç etmek ve döviz kazanmaktan almıyor aksine eğitim seviyesi desteğiyle yaratılan insan sermayesi ile altı dolduruluyor. Üstte ise bu, kurumsal yapının verimlilik ve koordinasyonu ile taçlandırılıyorsa zaten verilerin (gerçekse tabii) cüzdana yansımasını doğrudan hissederiz. 

Sadece bunlar da değil, hacimsel üretimin yanına ürün çeşidine dayalı bir üretim tarzının yoğunlaşmış üretim teknik ve girdileri ile elde edilmesiyle hem işsizlik azalacak hem de tüketimden alınan etkinlik artacaktır.

Daha çok fazla konuşulacak faktör var ekonomik büyüme konusunda... 

Refah seviyesini belirleyen sadece üretim yapısı ya da tüketim alışkanlığı değil, onun nasıl yaratıldığı ve nasıl dağıtıldığı ile ilgilidir. 

Böyle olmazsa büyürüz ama fakirleşiriz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları