Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tehditlerin dozu seçmenin onurunu onarılamaz kırmışsa?

20 Şubat 2024 Salı

Bağışlayın lütfen, ukalalıktan hiç değil, üç kuşağın sayısız yaşanmışlıklarının deneyimleri üzerinden, çoğunluğu haklılıktan yana seçmenin moral bozukluğu, karamsarlığına katılamıyorum. Siyasetçilerin akılcı, olumlu işler yaptıkları gibi gerçekçi olmayan görüşlerle ukalalık yapmak gibi bir Polyanacılık oyunu da oynamaya kalkışmıyorum. Ancak ülkemizdeki en uzun soluklu sivil otoriter iktidarın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kimliği üzerinden yürütülen bu sonuncu yerel seçim kampanyasında, ipin ucu elden çoktan kaçtı gibime geliyor...

Sadece solun, emekçilerin, toplumsal dinamiklerin tümünün birden, hedef tahtasına oturtulmuş olması ile yetinilmiyor. Dini kimliklerine ağırlık verilmesinin, tarikatların desteğinin alınıyor olmasının çok ötesinde, en sadık seçmenlerinin de yaşam koşullarında yaratılmış yaşanamıyor olması gerçeğinin çok ötesinde, onurlarının kırılması boyutlarında tehditlerin ardı arkası kesilmiyor.

Sözcükler onurlandırıyormuş gibi ağızdan çıkarken “Sadakatte eksiklik görülürse, yanarsınız...” anlamına gelen en kaba tehditlerin ardı arkası kesilmiyor. Uyarmak elbette bana düşmez, bana sorarsanız artık çok da geç... En sadık seçmenlerinden bile yadsınamayacak birçoğunluğun daha oy veremeyecekleri kadar ağır onurlarıyla oynadılar. Üstüne varın binen yaşamlarımızdaki ülkenin en yüksek oranlardaki çoğunluğunun, katlanılamaz boyutlardaki yoksullaşma, yoksunlaşmalarını ekleyin. En kırıcısı da bir avuç karapara vurguncusu ile kurulmuş kirli çıkar ilişkilerini, suçlar ekonomisindeki patlamaları eklemleyin.

En yakın tarihimizden, “Erdoğanizim”den önce, en parlak yollardan yürümüş “Özalizm”in gücünün önünü açmış günlerdeki tehditlerden en önemli görüntüyü anımsayın; televizyon kameralarının önünde elini, kalemini uzatarak “Aklınızı başınıza almazsanız, Güney Afrika’nın en ucuzundan maden kömürü satın alırım...” deyişlerini. MESS’ten çok öfkeli, 15-16 Haziranlarla yükselişini önleyemediği DİSK’in kazanımları ile işçi haklarının, sadece Türk-İş, diğer sendikalarda örgütlü işçilerin değil, sendikasız, sözleşmesiz, kayıt dışı çalışanlar, tarım işçileri için de getirdiği önlenemez yükselişinden sonrasında yaşananları...

12 Eylül ile MESS’ten paraşütle 12 Eylül danışmanlığına sıçrayışı sonrası, dörtlü darbeci çetenin bile akıl edemeyecekleri boyutlardaki çalışan haklarının gasp edilmesindeki rolünü halkımız algılamasında bile olamamıştı. Yasaklı yasalarla yetinilmemiş, Özal sivil yaşama dönüşte sanki veto edilmiş bir görüntü içinde, yasaklı düzenin ince ince işlenebilmesi adına sivil partisinin başına seçilebilmişti. Sonrası daha iyi anımsanabilir, tahkim sisteminin araçları kullanılarak, DİSK yargı yoluyla uzaklaştırılmış olarak, Türk-İş’in sivil iktidar sürecinde yeniden toparlanma eylemleri, güçlü, sendikaların birlikteliğinde işçi eyemleri sindirile sindirile, haklar yasakların bile elvereceğinin çok gerisine çekilebilmişti.

Sayısız örneklerle yıllar içinde çalışanların haklarının toparlanabilmesi yolunda yapılan uzun soluklu hak aramalarının karşılıkları gelememişti. Belleklere kazınmış en kitleselleri arasında bahar eyemleri, yaz direnişleri de yetmemişti. Ancak Büyük Madenci Direnişi sonrasında, gerçeğinde ülke işçi sınıfının bütünlüklü katılımı söz konusu olamadan “Özalizm” tepetaklak edilmişti. Haklarını kaybedenlerin çoğunluğu için geçerli olan onurlarının kırılması vurgusu, bilinçlere kazınınca, yeraltı maden işçileri için 10 yılın kayıplarının üçte ikisinin düzeltildiği, ülke çapında kayıt dışındakiler, tarım çalışanları da içlerinde olmak üzere ortalama tüm emeği ile geçinenlerin aynı süreçler içindeki kayıplarının üçte birinin geri alınması gibi bir sonuç doğmuştu.

Bilmem anlatabildim mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları