Olaylar Ve Görüşler

Asıl hedef ne? - Prof. Dr. Can Ceylan

04 Aralık 2024 Çarşamba

Olgulara bakıldığında; kurulduğu günden beri AKP iktidarının, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Atatürk, onun ilkeleri, devrimleri ve Cumhuriyet kazanımları ile çatışma içerisinde olduğu çıkarımı, kolaylıkla yapılabilir. Bununla ilgili ilk saptama; 2008 yılında, “iktidar partisi AKP’nin, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” gerekçesi ile söz konusu partiye verilen Hazine yardımının yüzde 50 kesilmesine hükmeden Anayasa Mahkemesi tarafından yapılmıştır. Sonraki süreçte, geri adım atmak şöyle dursun; AKP’nin laiklik karşıtı politikası, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Fethullahçı tarikat kadrolarını organize biçimde, devlet kurumları ve TSK içerisine yerleştirmesiyle, adeta ayyuka çıkmıştır. 

Sonuçta, Emniyet ve yargı içindeki FETÖ yapılanmaları günbegün palazlanmış; Ergenekon, Balyoz ve askeri casusluk kumpas davalarıyla; birçok gazeteci, yazar, akademisyen ve TSK mensubu uydurma gerekçelerle zindanlara atılmıştır. Bu kişilerin ortak özelliğinin; konumları gereği belirli bir etki ve yetki alanına sahip, Cumhuriyet değerlerine bağlı yurtseverler olmaları da asla bir rastlantı değildi.

KUMPAS DAVALARDAN BUGÜNE

Burada o kritik dönemde, AKP liderinin söz konusu kumpas davalarının savcısı olduğunu dile getirmekten kaçınmadığını, bu davalara destek verdiğini de unutmamak gerekir. Kumpas davaları daha sonra çökse de TSK içine konuşlandırılan organize tarikat yapılanması, işin boyutunu, CIA tarafından körüklenen 15 Temmuz darbe girişimine kadar götürmüş, ülkemiz uçurumun eşiğinden kıl payıyla dönmüştü.

Partili Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarını hedef alan çok sayıda ifadesi, arşivlerdeki yerini korumaktadır. Bu söylemlerden birkaçını sıralamak gerekirse: “İki tane ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek, bir vakıa niçin sizler için reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor.”( Mayıs 2013, parti grubu konuşması); “Biliyorsunuz 10. Yıl Marşı’nda geçer, demir ağlarla ördük falan, neyi ördün, hiçbir şey örmüş falan değilsin. Demir ağlarla şimdi Türkiye’yi biz örüyoruz.” (Kadıköy-Kartal Metro açılışı, 2012); “Tarihte bize ne yaptılar. 1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada. İşte şu an Ege’yi görüyorsunuz değil mi? Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu?” (Muhtarlar toplantısı, 2016)  

Son kertede, Kara Harp Okulu’nun geleneksel mezuniyet töreninde kılıç çatarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözünü gururla haykıran yeni mezun teğmenler hakkında, ihraç istemiyle disiplinsizlik soruşturması açılmıştır. Ardından, sosyal medyada “Tüm askerler Atatürk’ün askeridir. Yemin töreninde bunu haykıran teğmenlerimiz ne kanuna aykırı davranmış ne de disiplinsizlik yapmışlardır. Uyarma cezasının dahi kabulü mümkün değildir. Ceza verilmesi için baskı uygulanan kurul üyeleri varsa, bunu paylaşarak istifa etmelidir” şeklinde teğmenlere destek mesajı paylaşan Antalya cumhuriyet savcısı jet hızıyla açığa alınmıştır.  

Buna karşılık TSK mensubu bir amiral; askeri kurallara ve laikliğe aykırı şekilde, fors çekilmiş kırmızı plakalı makam arabası ile bir tarikat tekkesine giderek, askeri üniformasının üzerinde sarıklı ve cüppeli fotoğrafı ile basında boy göstermesine karşın, bu kişi hakkında herhangi bir ihraç ve disiplinsizlik soruşturması açılmamış, tüm özlük hakları verilerek emekliye sevk edilmişti.

TEHLİKEYE KARŞI DURUŞ

Yine hazırladıkları bildiride, “Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesi’nin tartışma konusu yapılmasına, masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz” ifadeleri ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni savunan; kamuoyuna yansıyan sarıklı amiral görüntüleri nedeniyle “TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz” ifadelerini dile getiren 104 emekli amiral hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştı. 

Sonuç olarak yukarıda sıralanan olgular dikkate alındığında; 15 Temmuz’dan ders çıkartarak gereken adımları atması beklenen, ancak tarikatlarla ilişkisini ve işbirliğini (ortak protokoller vs.) pervasızca sürdüren iktidar partisinin; Atatürk ilke ve devrimleri ile evrensel değerleri esas alan çağdaş bir ülke ideali yerine, siyasal İslamı egemen kılacak farklı bir idealin peşinde koştuğunu görmek hiç de zor değildir. Bu yanlış hedefin ülke geleceği için son derece tehlikeli sonuçlar doğuracağı; bu gidişatı durdurma noktasında, ana muhalefet partisi CHP’nin sağlam ve stratejik bir duruş ortaya koyması gerektiği açık ve nettir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları