Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kadın haklarında geriye yuvarlanış çığ gibi...

02 Mart 2024 Cumartesi

Siz siz olun, geçmişte yaşanmış olanlardan, kadın hakları savunuculuğunda verilmiş savaşımların gücünden, yaşamın her alanında örgütlenilmiş zenginliklerinden, ödenmiş bedellerin boyutlarından, örgütlenmeye dayalı verilmiş hak savaşımlarının etkinlikleri üzerinden, yeterince donanımlı değilseniz, dudak bükeceğinize susmayı seçin. 8 Mart’a gün sayarken her gün her yerden bu kadar çok kadının öldürülebiliyor olmasının sonuçları üzerinden, ne kadar zor, bir o kadar da kadınların kurban edilmelerinin salgın gibi, çok daha doğrusu ile, çığ gibi patlamasını sorgulamak zorunda olduğumuz gerçeğini görüverin...

Doğrudan tanıklıklarımda, 1970’li yıllar, bütün olumsuz iktidar erkleri uygulamalarına karşın, alınan sonuçları ile olumlu haklar savaşımına katkılar ağırlıkla sonuçlar veriyordu. Anayasal özgürlükler ile gelen örgütlenme hakları, Bizim 68’lilerin hemen arkasından, sendikal hak arama savaşımlarında yaşanan patlamalar, kaçınılmaz kadın hakları savaşımlarının da yaşamın her alanında güçlenmesinin de önünü açıyordu.

12 Eylül darbesi ile, örgülenme haklarının bütünü için geçerli olan son nokta operasyonları, Özal’ın paraşütle darbe yönetiminde danışman kimliği ile öne çıkması, “Özalizm” olarak tanımlanan liberal, otoriter sivil iktidarın uygulanması süreçlerinde işin rengi değişti. Yaşam pratiğinde, kitlesel işkenceler cezaevleri kapılarının önünden erkekleri koparmış, anneler, bacılar, kardeşler olarak kadınların yürekleriyle dayandıkları haklar savaşımını üretmişti.

Tek tek kapıları çalarak, canlarının haklarını savunmada güçlendikçe, kadın hakları savaşımında, örgütlenmelerinde de öncü, kuruculuk sorumluluklarında gönüllülükle büyüdükçe, büyüdüler. İnsan hakları savaşımında öncülük yapmaları yetmemiş, kadın hakları savaşımında da öncülük rollerinde resmi görevden çok gönüllülük üzerinden emekçi olmayı seçmişlerdi.

***

Kişisel gözlemim, “Özalizm”in ömrünün emperyal odakların kurguladıkları gibi uzun ömürlü değil, 10 yılda kalmasında yaşamın her alanında etkin rol oynadıklarının yakın tanığı olarak, kadınların kimi alanlarda üretimde doğrudan kalabalıklar oluşturamıyor olsalar da öncülük yapmalarının çok fazlasına tanıklık ettim. Öylesine etkin güçlü örgütlenme yetenekleriyle, Özal’ın “Papatyaları” sermayeye öncülük yaparlarken, feminist örgütlenmelerin, kimi zaman sürprizler içinde, solla sağın bile buluştuğu örgütlü varlıkları pıtrak gibi yükselişe geçmişti.

Ne kadar çok sayıda “Mor Çatı” simge, kadın sığınma evleri ülkenin her yerinde, yasal donanımları ile birlikte etkin, işlevsel, kadınların yaşam alanlarındaki yerlerini almışlardı. O kadar güçlü bir örgütlenmenin örneklerini verirken Urfa’da sokakta saldırıya uğrayan kadına dönük, İstanbul’dan hukukçular ordusunun gidişlerinden, duruşmalardaki etkin, gelecek adına caydırıcı savunmalardan söz edebilirim. Ya tüm kadınları koşturmalarının örneği olarak, 8 Mart günü içinde, biri İstanbul, ikisi İzmir’de iki söyleşiye birden katılmak zorunda kalmamı anımsatabilirim.

***

Nasıl bugünlere gelindi sorgulamasına gelince. Her tür kimlik ayrımcılığı, insanlık suçu iken böylesine güçlü hak savaşımlarının sonrasında, bu çığ gibi kadın hakları cinayetleri isterisi yaşanan günlere nasıl mı gelindi? Sevgili onurumuz, en uzun soluklu insan hakları savunucusu, savaşçımız, İoanna Kuçuradi’nin İstanbul’da düzenlediği Balkan Felsefe Birliği toplantısına gelen Yunan kadın felsefeciye sormuştum. Alt kimlikler ayrımcılığında en ağır yaranın, dini inançların kötüye kullanılması üzerinden yaşandığının altını çizmişti. “Irkçılık en fazla birkaç yüzyıl geriye sürüklerken kör dini inançlar üzerinden halkları birkaç bin yıl geriye çekebilirsiniz” demişti.

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları