Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Neden üniversite okusunlar ki?
Demek ki öyle adım başı üniversite açmakla olmuyormuş. Eğitimde sıçrama binayı yapmakla, içine olur olmaz öğretim üyesi koymakla, kontenjanları şişirmekle yapılamıyormuş. Eğitim insan yaşamının en önemli kademelerinden biri ama tek başına beş para etmiyor. Eğitim insanın iş hayatında ve yaşamının diğer basamaklarında kendisini ileriye taşıyacak bir adım sadece. O da doğru ve kaliteli olursa, doğru istihdam politikaları ile yönlendirilebilirse...
Rakamlar ortada.
- TÜİK verilerine göre işsiz üniversite mezunlarının sayısı 1 milyonu aştı. Her 100 gençten 28’i ise ne okuyor ne çalışıyor.
- MEB’in verdiği bilgilere göre son 5 yılda 1 milyon 115 bin 530 öğrenci büyük umutlarla kayıt yaptırdığı üniversitelerinden kayıtlarını sildirmiş ya da dondurmuş.
Bunlar ne anlama geliyor? Büyük umutlarla kazanıp gittiği üniversiteden mezun olunca iş bulamıyor, bekliyor, sabrediyor yıllarca yine bulamıyor. Bu yüzden kimi bunu erken fark edip kimi de ekonomik nedenlerle yükseköğretimlerini tamamlamaktan vazgeçiyorlar. İşin bir diğer ilginç yönü de üniversite mezunlarının işsizlik oranlarının lise mezunlarından daha yüksek olması.
Bunların hepsi birer sonuç? Peki neden bu haldeyiz?
MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut bu konudaki saptamalarını, hatta çözüm önerilerini “Yükseköğretimde Kontenjan Balonu” başlıklı çalışmasında çok güzel özetliyor. Rapor TEPAV’ın sitesinde ocak ayında yayımlandı. Özetleyerek aktarmak istiyorum.
- 2005 yılında üniversite sayısı 77 idi. Bugün 203 üniversite var. Peki bu yeni üniversitelere öğretim üyeleri nasıl yerleştirildi? Aslında normal olanı bu 77 üniversitenin doktora programları ile yeni öğretim üyesi yetiştirmeleri. Ancak yeni öğretim üyesi üretebilme kapasitesi katbekat aşılarak sadece 5 sene içinde üniversite sayısı iki mislinden fazlasına çıkarıldı.
- Üniversitelerin lisans programlarında arz sürekli artarken talep son yıllarda bariz şekilde azaldı. Doluluk oranları devlette 2015’te yüzde 99’dan 2018’de yüzde 85’e, vakıflarda ise 2015’te yüzde 91’den 2018’de yüzde 73’e düştü. Toplam doluluk oranının sadece 3 yıl içinde
15 puan birden (yüzde 96’dan yüzde 81’e) düşmesi yükseköğretim talebinde ciddi bir değişimin yaşandığını gösteriyor.
Erkut, bunun nedenlerini de şöyle özetliyor:
- Ülkede üniversite kapasite arzı doygunluğa ulaştı. 2018’de (açıköğretim ve uzaktan öğretim dahil) toplam kontenjan 1 milyonun üzerinde idi.
- Kapasite planlaması iyi yapılmıyor. Kontenjanlar ekonominin gelecekte yaratacağı olası talep yerine geçmişteki aday talebine göre belirleniyor.
- Adaylar tercih yaparken maalesef miyopik davranıyor ve sadece günümüzün şartlarını düşünüyorlar. Bu nedenle ekonomiye bağlı olarak (2018’de inşaat mühendisliği ve mimarlıkta görüldüğü gibi) bazı alanların popülaritesi hızla düşebiliyor.
- Oldukça ciddi bir ekonomik krizin içindeyiz. Önünü göremeyen aileler üniversiteye gitme kararını ötelediler ve tüm üniversitelerin talebi azaldı.
- Adaylar “iş garantili” programların peşinde. Örneğin 2018’de psikoloji ve siyaset bilimindeki talebin azalmasının yanında sağlık bilimlerindeki talebin güçlü kalmış olmasının temel nedeni bu.
- Öğrenciler üniversitenin her derde deva olmadığını fark ettiler ve “herhangi” bir programa girmeyi reddediyorlar. Üniversiteler öğrencilerin ve iş dünyasının beklentisine cevap veremiyorlar ve toplum bunun yavaş yavaş farkına varıyor.
Sonuç: Karşılığını bulamayan arz, gelecek için gereken insan gücünü yetiştirmede milli servetin israfı demek.
Erkut Hoca üniversitelerde şişirilmiş kontenjanların eğitimin kalitesini de ciddi biçimde düşürdüğünü vurguluyor. “Eğitimde 44 bin, Hukukta 16 bin, Siyasette 30 bin ve İktisatta 24 bin kontenjan aşırıdır” diyerek. Raporda Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’in hukuk öğrencileri üzerine yaptığı araştırmanın ilginç sonuçları da var. Hukuk fakültelerinin öğrenci sayıları son 7 yılda iki misli artmış ama; mezun olan öğrencilere baktığımızda,
• Öğrencilerin yüzde altmışının derse devam etmeden mezun olduğunu,
• Yüzde sekseninin hiç soru sormadığını,
• Yüzde seksenden fazlasının hiç araştırma yapmak için kütüphaneye girmediğini,
• Yüzde yetmişinin hiç tartışmadan mezun olduğunu, görüyoruz.
Peki gelecekte üniversiteye talep ne olacak?
Uzamaya devam eden ömür nedeniyle nüfusumuzun 2068’de 96 milyona çıkması bekleniyor. Öte yandan düşen doğum oranı nedeniyle, genç nüfusta ciddi bir azalma söz konusu. 20- 24 yaş aralığındaki nüfus önümüzdeki 50 yılda 6.5 milyondan 5.2 milyona düşecek. Yani üniversite çağındaki nüfusumuz yüzde 20 azalacak. Geçen 50 yılı kapasite artırma çabaları ile geçiren üniversite sistemimizi yeni ve alışık olmadığımız bir dönem bekliyor: Talebin azalmaya başladığı bir dönem. Yükseköğretimimizin sistemik bir şekilde küçülmeyi öğrenmesi gerekiyor. Yurtdışından getirilecek öğrenciler ile sistemdeki küçülme geciktirilebilir, fakat demografik deprem er veya geç diğer ülkeler gibi Türkiye’yi de etkileyecek.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
En Çok Okunan Haberler
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- ABD’de başkanlık seçiminde kim önde?
- İsrail Savunma Bakanı görevden alındı!
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Pervin Buldan'dan Burcu Köksal'a cevap!
- AKP’li vekilden açıklama: MHP'li Adan ek süre vermedi!
- İki eşi de aynı şekilde ölü bulundu
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!