Özlem Yüzak
Özlem Yüzak ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Neden üniversite okusunlar ki?

01 Mart 2019 Cuma

Demek ki öyle adım başı üniversite aç­makla olmuyormuş. Eğitimde sıçrama binayı yapmakla, içine olur olmaz öğre­tim üyesi koymakla, kontenjanları şişirmek­le yapılamıyormuş. Eğitim insan yaşamının en önemli kademelerinden biri ama tek başına beş para etmiyor. Eğitim insanın iş hayatında ve yaşamının diğer basamaklarında kendisini ileriye taşıyacak bir adım sadece. O da doğ­ru ve kaliteli olursa, doğru istihdam politikaları ile yönlendirilebilirse...
Rakamlar ortada.
- TÜİK verilerine göre işsiz üniversite me­zunlarının sayısı 1 milyonu aştı. Her 100 gençten 28’i ise ne okuyor ne çalışıyor.
- MEB’in verdiği bilgilere göre son 5 yılda 1 milyon 115 bin 530 öğrenci büyük umutlar­la kayıt yaptırdığı üniversitelerinden kayıtlarını sildirmiş ya da dondurmuş.
Bunlar ne anlama geliyor? Büyük umutlar­la kazanıp gittiği üniversiteden mezun olunca iş bulamıyor, bekliyor, sabrediyor yıllarca yine bulamıyor. Bu yüzden kimi bunu erken fark edip kimi de ekonomik nedenlerle yükseköğ­retimlerini tamamlamaktan vazgeçiyorlar. İşin bir diğer ilginç yönü de üniversite mezunları­nın işsizlik oranlarının lise mezunlarından da­ha yüksek olması.
Bunların hepsi birer sonuç? Peki neden bu haldeyiz?
MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut bu konudaki saptamaları­nı, hatta çözüm önerilerini “Yükseköğretim­de Kontenjan Balonu” başlıklı çalışmasında çok güzel özetliyor. Rapor TEPAV’ın sitesin­de ocak ayında yayımlandı. Özetleyerek ak­tarmak istiyorum.
- 2005 yılında üniversite sayısı 77 idi. Bu­gün 203 üniversite var. Peki bu yeni üniver­sitelere öğretim üyeleri nasıl yerleştirildi? As­lında normal olanı bu 77 üniversitenin dok­tora programları ile yeni öğretim üyesi yetiş­tirmeleri. Ancak yeni öğretim üyesi üretebil­me kapasitesi katbekat aşılarak sadece 5 se­ne içinde üniversite sayısı iki mislinden fazla­sına çıkarıldı.
- Üniversitelerin lisans programlarında arz sürekli artarken talep son yıllarda bariz şekilde azaldı. Doluluk oranları devlette 2015’te yüz­de 99’dan 2018’de yüzde 85’e, vakıflarda ise 2015’te yüzde 91’den 2018’de yüzde 73’e düş­tü. Toplam doluluk oranının sadece 3 yıl içinde
15 puan birden (yüzde 96’dan yüzde 81’e) düşmesi yükseköğretim talebinde ciddi bir değişimin yaşandığını gösteriyor.
Erkut, bunun nedenlerini de şöyle özetliyor:
- Ülkede üniversite kapasite arzı doygunluğa ulaştı. 2018’de (açıköğretim ve uzaktan öğretim dahil) toplam kontenjan 1 milyonun üzerinde idi.
- Kapasite planlaması iyi yapılmıyor. Kon­tenjanlar ekonominin gelecekte yarataca­ğı olası talep yerine geçmişteki aday talebine göre belirleniyor.
- Adaylar tercih yaparken maalesef miyo­pik davranıyor ve sadece günümüzün şartları­nı düşünüyorlar. Bu nedenle ekonomiye bağ­lı olarak (2018’de inşaat mühendisliği ve mi­marlıkta görüldüğü gibi) bazı alanların popüla­ritesi hızla düşebiliyor.
- Oldukça ciddi bir ekonomik krizin içinde­yiz. Önünü göremeyen aileler üniversiteye git­me kararını ötelediler ve tüm üniversitelerin talebi azaldı.
- Adaylar “iş garantili” programların peşin­de. Örneğin 2018’de psikoloji ve siyaset bili­mindeki talebin azalmasının yanında sağlık bi­limlerindeki talebin güçlü kalmış olmasının te­mel nedeni bu.
- Öğrenciler üniversitenin her derde deva olmadığını fark ettiler ve “herhangi” bir prog­rama girmeyi reddediyorlar. Üniversiteler öğ­rencilerin ve iş dünyasının beklentisine cevap veremiyorlar ve toplum bunun yavaş yavaş farkına varıyor.
Sonuç: Karşılığını bulamayan arz, gele­cek için gereken insan gücünü yetiştirme­de milli servetin israfı demek.
Erkut Hoca üniversitelerde şişirilmiş konten­janların eğitimin kalitesini de ciddi biçimde dü­şürdüğünü vurguluyor. “Eğitimde 44 bin, Hu­kukta 16 bin, Siyasette 30 bin ve İktisatta 24 bin kontenjan aşırıdır” diyerek. Raporda Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’in hukuk öğrencileri üzeri­ne yaptığı araştırmanın ilginç sonuçları da var. Hukuk fakültelerinin öğrenci sayıları son 7 yıl­da iki misli artmış ama; mezun olan öğrencile­re baktığımızda,
• Öğrencilerin yüzde altmışının derse de­vam etmeden mezun olduğunu,
• Yüzde sekseninin hiç soru sormadığını,
• Yüzde seksenden fazlasının hiç araştır­ma yapmak için kütüphaneye girmediğini,
• Yüzde yetmişinin hiç tartışmadan mezun olduğunu, görüyoruz.
Peki gelecekte üniversiteye talep ne olacak?
Uzamaya devam eden ömür nedeniyle nüfu­sumuzun 2068’de 96 milyona çıkması bekleni­yor. Öte yandan düşen doğum oranı nedeniyle, genç nüfusta ciddi bir azalma söz konusu. 20- 24 yaş aralığındaki nüfus önümüzdeki 50 yılda 6.5 milyondan 5.2 milyona düşecek. Yani üni­versite çağındaki nüfusumuz yüzde 20 azala­cak. Geçen 50 yılı kapasite artırma çabaları ile geçiren üniversite sistemimizi yeni ve alışık ol­madığımız bir dönem bekliyor: Talebin azal­maya başladığı bir dönem. Yükseköğretimi­mizin sistemik bir şekilde küçülmeyi öğrenme­si gerekiyor. Yurtdışından getirilecek öğrenci­ler ile sistemdeki küçülme geciktirilebilir, fakat demografik deprem er veya geç diğer ülkeler gibi Türkiye’yi de etkileyecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları