Daron Türkiye’de kalsaydı...

18 Ekim 2024 Cuma

Ben Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nu “içimizden biri” olarak tanımlıyorum her zaman. Üniversite hayatına kadar bu ülkenin okullarında eğitim gördü. Gitti; en iyi üniversitelerde okudu dünyaca ünlü bir ekonomist oldu ve çalışmaları ona 2024 Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazandırdı. Hiçbir zaman Türkiye ile bağını kesmedi. Kendisinden görüş istendiğinde hiç geri çevirmedi. Bir tek iş dünyası kıymetini bildi. 2017 yılında Koç Üniversitesi Rahmi Koç Bilim Madalyası’nı verdiler. 

Türkiye’nin gidişatı konusundaki endişelerini daima dile getirdi. AKP iktidarının 2007 yılında nasıl bir U dönüşü yaparak demokratikleşmeden otoriterliğe kaydığını bunun sonuçlarını her daim vurguladı. Bunu bilim insanı kimliği ile yaptı. 

Şeffaflığın ortadan kalktığını, bunun zaman içinde nasıl yolsuzluğu artırdığını örneklerle anlattı. Aynı süreç içinde benzer problemleri yaşayan Güney Kore’nin önde demokratikleşerek sonra ekonomik reformları gerçekleştirerek nasıl kalkındığını anlattı. Kim dinledi?

Eğitimin zayıflığını; hukuksuzluğu, sivil toplumu baskı altına almanın sonuçlarını, padişahvari yönetimi, diye getirdi. Kim dinledi?

Acemoğlu’na iki meslektaşı ile paylaştığı Nobel Ödülü’nü kazandıran çalışması kurumları iki kategoriye ayırır: “Kapsayıcı” ve “çıkarıcı”

Kapsayıcı kurumlar (mülkiyet haklarını uygulayan, demokrasiyi koruyan ve yolsuzluğu sınırlayanlar gibi) ekonomik kalkınmayı teşvik eder. Buna karşılık, yüksek bir güç yoğunlaşmasına ve sınırlı siyasi özgürlüğe yol açan sömürücü kurumlar, kaynakları küçük bir seçkinler grubunun elinde yoğunlaştırmayı ve böylece ekonomik kalkınmayı engellemeyi amaçlar.

AKP iktidarı ikinciyi yani “sömürücü kurumları” çoktan seçmişti, varoluşunu bunun üzerine kurmuştu zaten...

Daron Acemoğlu Türkiye’de kalsaydı bırakın Nobel’i, bugüne kadar anlattıklarını bile korkusuzca dile getirebilir miydi? 

Acemoğlu ile geçen yıl İktidar ve Teknoloji kitabı üzerine bir söyleşi yapmış ve Türkiye’nin krizden çıkmak için Bakan Mehmet Şimşek yönetiminde enflasyonla mücadele programını sormuştum. Şu yanıtı vermişti: “Ben önemli bir gelişme görmüyorum açıkçası. Herkes gibi bende umutlu olmak istiyorum ama hâlâ çok büyük bir umut yok içimde. Zaten enflasyon bu düzeye çıktıktan sonra indirmek çok zor ama bir tek enflasyonu düşürüp Türkiye ekonomisin düzelteceğiz diye bir şey de yok . Çok daha derin problemleri var Türkiye’nin: Sistem problemi. Gelişmek için artık önünde çok ufak bir pencere kaldı bunları kaçıracağız gibi duruyor. Şu anda bir tek faizleri arttırıp yurtdışından bir iki bankadan kaynak getirip bu yapılmaz. Türkiye teknolojiyi doğru kullanmıyor, bir kere yatırımda çok geride ağırlıklı yatırımlar inşaat sektörüne gidiyor ama daha kötüsü kalifeye eleman yok. Lise altı eğitimi olanlar teknolojiyi kullanmakta zorlanıyorlar. İş yine doğru seçime geliyor. Doğru teknoloji olsa onlar da kullanır bahçıvanın işçinin elektrikçinin kullanacağı teknolojiler de var. Ayrıca politik nedenlerden dolayı özgürlüğün kısıtlanmasından dolayı Türkiye’nin geleceğini artık iyice karanlık görüldüğü için en parlak gençler gitmeye başladı. Az insan giderse problem yok ama sayı bu kadar çok olunca bu bir çöküşe yol açar ve Türkiye bunun eşiğinde...”

Aradan bir yıl daha geçti. Eşiği de atladık, çöküşün tam göbeğindeyiz. Kurumları geçtik, toplumsal değerlerin alaşağı oluşunu, üstelik çok acı örneklerle yaşıyoruz. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları