Lozan, Musul, Başika, Barzani...

07 Ekim 2016 Cuma

Dön dolaş aynı yere geliyoruz; geçen yılın aralık ayında yine Lozan, “Musul’da Misak-ı Milli çerçevesinde yenilmiş hakkımız”, Musul operasyonu ve Başika kampını tartışıyorduk. O tarihlerde, Türkiye’nin Başika kampına asker sevkıyatına yine Irak hükümeti karşı çıkmış, BM’ye başvurmuş, diğer taraftan Barzani Türkiye’ye arka çıkmış, içerde coşup “Musul’u geri alalım” diyenler olmuş idi. Sonuçta, Türkiye Başika kampından askeri başka bölgeye çekip buna da “yeni bir düzenleme” deyip bozuntuya vermemeye çalışmıştı.
O zaman da Davutoğlu başbakanlığındaki hükümet, başta “Bizi Irak davet etti, IŞİD ile mücadele için gittik” diye açıklamalar yapmıştı. Oysa, asıl Türkiye ile iş kotaran eski Musul Valisi Esil Nuceyfi idi ve çeşitli gerekçeler ile, çoktan görevine son verilmişti. O zaman da mesele İran’ın artan nüfuzu, Şii Irak yönetimi ve Türkiye’nin bu hatta karşı bazı Sünni çevreler ve Barzani yönetimindeki Kürtler ile etkinlik kurma çabası idi. Bu dönemde yaşananları hatırlamak isteyenlere özellikle Fehim Taştekin’in (başta 8.12.2016 tarihli ‘Bağdat’tan Dönen Musul Hesabı’ olmak üzere) yazdıklarına bir daha göz atmalarını tavsiye ederim.
Geçen sene de Musul-Başika konusunda Türkiye’nin baş destekçisi Kuzey Irak Kürt Yönetimi ve bilhassa Barzani idi, hatta bu olay üzerine Barzani Ankara’yı ziyaret etmişti. Irak’ta merkezi Bağdat yönetimini pas geçip Erbil ile iş görme çabası ve bunun ters tepmesinin tarihi ise daha eski ve bu konuda en büyük kriz 2013 yılı sonlarında Erbil ile enerji anlaşması hamlesinin Bağdat ve ABD engeline takılması sonucu çıkmıştı. O kadar ki, Bağdat yönetimi o zamanki Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın uçağının Erbil’de inmesine izin vermemiş, bakan havadan geri dönmek zorunda kalmıştı, sonra meseleyi yine Bağdat’ta çözümek durumunda kalındı.
O günlerden ve dahi geçen seneden beri ne değişti de Türkiye benzer tezler ile benzer hamlelere girişti diye sormak lazım. Aslında çok şey değişti ama değişme ve gelişmeler Türkiye’nin lehine ve Türkiye’nin elini güçlendirecek istikamette olmadı. Geçen sene, Musul mevzusu, Rus uçağının düşürülmesi krizi sonrasına rastlıyordu, şimdi Rusya ile kriz çözüldü denilebilir. Çözüldü de, Rusya’nın Suriye merkezli Ortadoğu siyaseti değişmedi, dahası Rusya- İran-Suriye ittifakı zayıflamak bir yana daha da pekişti. Evet, son olarak Rusya ve ABD bozuştu ama son gelişmelerde ABD yine Irak merkezi yönetimine destek çıkmakta tereddüt etmedi. Evet, Türkiye’nin “Kürt koridoru tehdidi”ne karşı Cerablus operasyonuna Batılı müttefiklerinden destek geldi, Türkiye sahaya indi ama sahada tüm taraflarca yalnız bırakıldı. Dahası, ABD, Türkiye’ye defalarca “YPG’ye değil, IŞİD’e karşı savaşmasını beklediğini” belirtip YPG’ye silah yardımı yaptığını adeta ilan etti.
Türkiye, Musul ve Musul operasyonunda daha fazla söz sahibi olmak arzusunu, istediği kadar “tarihi gerekçeler”e dayandırmaya çalışsın, kimsenin bu gerekçelere aldırdığı yok. Malum, dış siyaset dengeleri tarihi tezler üzerinden değil, güç, kuvvet dengeleri üzerinden kuruluyor. Son bir yılda, bu dengeler Türkiye lehine gelişmiş olsa, tarihi gerekçelere kulak asan olabildi ama gelişmeler bu istikamette olmadı. Barzani için de benzer şeyler söylenebilir, memurlarının maaşını bile vermekte zorlanan Barzani’nin Bağdat’a kafa tutacak hali yok. Türkiye ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin ittifakının toplam gücü de bölgesel/ uluslararası dengeleri değiştirecek yekûnu tutmuyor. Peki bu nasıl bir hesap, akıl erdirmek güç.
Dahası, Türkiye’nin hesapsız çıkışları, bölgesel gücünü, iddialarını, hamlelerini daha da zayıflatmaktan başka bir işe yaramıyor. Ve dahası, Barzani ile Irak’ta Sünnici, Kürt dünyasında PKK-YPG’ye karşıtı ittifak şimdiye kadar hiç başarılı olmadı, aynı şeyi tekrarlayıp farklı sonuç beklemenin izahı var mı, bilemiyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni devlet’ 7 Ağustos 2017

Günün Köşe Yazıları