Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Karantinadan çıkamadım...

21 Haziran 2020 Pazar

Herkesin karantinası bitti. Benimki bitmedi. Eşimin nükseden hastalığı nedeniyle yeniden klinikteyiz.

Karantina günlerinde başladığım Thomas Mann’ın “Büyülü Dağ”ını da beraberimde getirdim. Kendimi bir İsviçre senatoryumunda tedavi gören yeğenini görmeye giden ve bu küçük, kapalı evren içinde aylar, yıllar geçiren Hans Castorp gibi hissediyorum çünkü.

Hans Castorp gibi tam, zaman algım değişti. Zaman ve zaman dilimleri tümüyle doktorlar, hemşireler, ziyaret ve yemek zamanları ile tanımlanır, şekillenir oldu.

Gündelik yaşam ve dış dünya ile arama Berghof senatoryumundakilerinkine benzer görünmez bir perde indi.

Böyle hayli özel bir psikoloji ile okuduğum için belki, 700 sayfalık kitaba kendimi tamamen kaptırdım. Ama elbette ki Mann’ın başyapıtına bağlanmak veya hayranlık duymak için bir klinikte, senatoryumda ya da herkesin -heyhat -artık deneyimlediği karantina hapsinde olmak gerekmiyor.

Romanı, yazıyı sevmek yeterli kitabı elinize aldığınızda bir daha bırakmamanız için.

Burjuvazinin dünyası bu kadar mı iyi anlatılır, bir yolculuk böyle mi iyi betimlenir diye hemen her sayfada yazarın kalemine hayran kalıyorsunuz.

Mann, özetle edebiyat nedir, roman nedir, yazar kime denir sorularının cevaplarını tek elden sunuyor.

Bununla beraber “Büyülü Dağ”, biraz Rus romanları gibi okunması kolay değil. Konsantrasyon ve pürdikkat, algılarınızın açık olmasını gerektiriyor. Bir de her yaşın romanı değil. Marguerite Yourcenar’ın, “Hadrianus’un Anıları” gibi içine girebilmek için belli yaşın üzerinde olmak gerekiyor.

İnsan bedenini muharebe meydanına dönüştüren hastalık nedir, yaşam nedir, tutku nedir, ölümle yüz yüze gelmek nedir... tüm bunlarla hesaplaşmış olmak, üzerlerinde bir nebze olsun düşünmüş olmak icap ediyor.

Büyülü Dağ’ın zaman burgusu

Thomas Mann, bu olgunluk çağı romanını karısına eşlik etmek için gittiği bir İsviçre senatoryumundaki izlenimlerini doğrudan derleyerek yazmış. Romanına konu ettiği karakterleri bizzat tanımış.

Vaktiyle Mann ve karısına ev sahipliği yapan senatoryum bugün hâlâ duruyor. Ama tabii artık senatoryum değil, bundan böyle finas kapitalizmi ile anılan Davos’un beş yıldızlı otellerinden biri olmuş. Adı Schatzalp. Namı diğer “Büyülü Dağ” olarak anılıyor.

Döneminin en lüks senatoryumlarından olan Schatzalp 1900’de açılmış. Thomas Mann ile karısı buraya 1912 yılında gelmiş ve birlikte bir ay geçirmişler.

Mann, dış dünyadan kopma ve zamanın dışına çıkma duygusunu bire bir doğrudan tecrübe ettiği için, zaman burgusunu bu kerte büyük bir beceri, derinlik ve gerçekçilikle satırlarına taşımış.

Büyülü Dağ” sonuçta zamanın askıya alındığı, başka türlü aktığı yerin adı oluyor.

Bu temsili dağa tırmandığınızda başka bir yere, mekâna ve zamana taşınmış oluyorsunuz.

Büyülü Dağ” bununla beraber sadece başkarakter Hans Castrop’un yaşamındaki hastalık parantezini anlatmıyor. Aynı zamanda bir yangın yerine dönüşmekte olan Avrupa’nın çöküşünü hikâye ediyor. “Belle époque” olarak ifade edilen 20. yüzyıl başındaki teknolojik atılımlar, büyük düşler ve iyimserlik döneminin tuz buz oluşunu irdeliyor.

İnsan çağını yaşar

Mann, “Büyülü Dağ”ı, Davos’ta geçirdiği Birinci Dünya Savaşı arifesinde 1912 baharında yazmaya başlamış. Bu yüzden konu Hamburglu genç gemi mühendisi Hans Castrop’un kişisel öyküsü ile sınırlı değil, Avrupa uygarlığının büyük travması ve dönüşümü de ön planda.

Berghof senatoryumu ise sadece bir metafor. Yalnız Berghof konukları değil hasta olan. Bugünkü gibi akılcılıktan hızla uzaklaşan Avrupa da çok ağır hasta. Dörtnala milyonların yaşamına mal olan bir savaşa doğru ilerliyor. Berghof, Eski Kıta’nın da hastalığı ve çöküşünü, engellenemez biçimde badireye yuvarlanışını simgeliyor.

COVID sendromunun bugün gözler önüne serdiği dekadans bundan yüz yıl önce özetle başka biçimde yaşanmış. Ölümsüz yazar “Büyülü Dağ” da bu çürümeye ayna tutuyor.

İnsan yalnızca kendi kişisel hayatını yaşamaz” diyor Mann; “Bilinçli ya da bilinçsiz olarak çağını ya da çağdaşlarınınkini de yaşar.

20. yüzyılın şafağında olduğu gibi 21. yüzyılın başında bugün de okuru hipnotize etmekten geri kalmıyor Thomas Mann.

Yüzyıl öncesi ile günümüz arasındaki izdüşümlerine meraklı olanlara ve tüm “yazıyı sevenlere” öneririm.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları