Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Trump’ın dönüşü
ABD seçimlerinin en kısa özetini ünlü komedyen Jimmy Kimmel yaptı:
“Bir savcı ve hüküm giymiş bir kriminal arasında oy kullanmaya davet edilen seçmenler, tercihlerini kriminalden yana kullandılar.”
Ümitlerini Kaliforniya eski baş savcısı Kamala Harris’e bağlayan Demokratlar şokta.
Harris’in Trump’ın karşısında güçlü aday olmadığını ve rastlantıyla son dakikada yarışa girdiğini bilmelerine rağmen gene de bozgunun şokunu üzerlerinden atamıyorlar.
Çünkü ait olduklarını sandıklarından çok daha farklı bir ülkeye uyandıklarını düşünüyorlar.
Kadın ve ırz düşmanı Trump’ın kürtaj karşıtı sağcılarına karşın, kadınlar umulduğu üzere örneğin kadın aday Harris ardında kenetlenmedi.
Siyahlar ve İspanikler beri yandan kendilerini aşağılamaktan kaçınmayan ve “beyazların üstünlüğüne inanan” Trump’a karşı, Harris’le kol kola girmedi.
Bunlar yetmezmiş gibi... Bir önceki seçimlerin çalındığı iddiasıyla yapılan Kongre baskınını destekleyen Trump’ı, kurumları ve demokrasiyi hiçe saydığı, şiddette destek verdiği için devre dışı bırakmayı akıllarından dahi geçirmediler.
Bu yüzden şok yaşıyor Demokrat Parti seçmenleri.
Bu şokta hem haklılar hem haksızlar.
Trump’ın 2016 da tüm anketçileri de gafil avlayan bir sonuçla Hillary Clinton’ı yenmesi ve Beyaz Saray’a çıkması, evet şok yaratan bir olaydı.
Ancak ne ki bugün Trump’ın dönüşü -özetlemeye çalıştığım üstteki tüm çelişkilere rağmen- şok değil.
Dünya zira 2016’nın dünyası değil.
2016’dan bu yana “post-truth” denen düzmece, dezenformasyon siyaseti çok uzun yol aldı.
Demokrasinin kuralları ve değerleri, yalnız ABD de değil, bu kuralların çok daha köklü olduğu Eski Kıta da ağır darbelere uğradı. Irkçılık ve nefret siyaseti, “iyi ile kötü” nün, “doğru ile yanlış”ın üzerine çıktı. Gelişmiş tüm Avrupa demokrasilerinde aşırı sağ partiler yükselişe geçti ve güçlerini arttırdı.
KARŞIDEVRİM HEDEFİ
Bunlar olurken ve Trump, Beyaz Saray’a dönme sevdasından hiç vazgeçmemişken Demokratlar ortadaki fiziki çöküşüne karşın Biden’ın adaylığını yaz başına dek tartışmaya açmadılar.
Hazirandaki ilk başkan adayları tartışmasında Trump’ın karşısında gözleri boşluğa dalan ve lafını toparlayamayan Biden, şimdi anlıyoruz ki Trump’ın zaferi karşısında bugün de afallayan ve dağılan parçalarını yan yana getiremeyen Demokrat Parti’nin adeta cisim bulmuş haliydi.
Harris’in uğradığı bozgunun ardından bugün ne bir alternatif liderleri ne de vizyonları var.
Hal böyle olunca, Trump’a ivme veren ve bazılarının “faşizm” olarak adlandırdığı otoriter sağ dalganın görünebilir gelecekte geri çevrilmesi artık olası görünmüyor.
“Canım 2016’da da geldi. Dört yıl kaldı ve gitti. Dört yıl sonra yerine nasılsa daha makul biri geliverir!” basitliğinde değil yaşananlar.
Ortada böyle bir umut yok. Çünkü Trump bu defa, çok açık bir misyonla devleti ele geçirmek hedefiyle Başkanlığa çıkıyor.
“Project 2025”, “America First Institute” gibi Trump’a yakın düşünce kuruluşları, Biden döneminde bildiğiniz bir karşıdevrim projesi hazırlamış.
Bu projeye karşı çıkan, uygulamayan bürokratlar gönderilecek ve bir “etnik temizlik” yaparcasına bürokrasiden kazınacaklar.
ORWELL DİSTOPYASI
Başlı başına bu bile, “hukuk devletinin askıya alınması” demek.
Trump’a açılan davalar, bilinmeyen bir geleceğe ertelenecek veya düşecek. Kongre baskını davasını açan savcı Jack Smith, Trump’ın seçim kampanyasında söz verdiği üzere “Görevinden azledilecek”.
Kayıt dışı göçmenler toplu sınır dışına uğrayacak. Bunun yapılabilmesi için kayıtlı göçmenler de her yerde kimlik terörüne maruz kalacak. Bu, toplu cadı avı ya da yeni McCarthysm döneminde özetle “farklı görünümlü” herkes diken üstünde olacak ve otoritelerce her an sorgu sual edilmek tehlikesi ile yaşayacak.
Bunlara -uzayın efendisi Elon Musk, yapay zekâ evreninin büyük patronu Peter Thiel, Amazon ve de Washington Post’un sahibi Jeff Bezos gibi- büyük teknoloji multimilyarderlerinin dayattığı yeni kurallar düzlemi eklenince, Orwell’e rahmet okutan bir distopya şekillenecek.
Gözlemciler tüm bu nedenlerden ötürü, II. Trump döneminin gelip geçici olmadığını, 2020’lerden 2030’lara sarkan yapısal bir “kara dalga”yla çakıştığını söylüyorlar.
İspanyol düşünür Rafael Narbona bunun gerçekte bir “uygarlık krizi” olduğunu; “demokrasinin göz önünde öldüğünü” ileri sürüyor.
La Repubblica yazarlarından Ezio Mauro ise o kerte ileri gitmese de Trump ve ahbaplarının demokrasinin kodlarını; karar alıcılığı, şefliği, egemenliği ve de hiyerarşileri -güçler dengesi aleyhine- değiştirecek, tanımlayacak şekilde sil baştan yazmak istediklerini değerlendiriyor.
Gerçek şu ki dünya, öngörülmesi güç bambaşka bir evreye girdi.
Demokrasilerin içinin boşaltıldığı ve güç yitirdiği yıllar sürecek.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- MHP'de 3 milletvekilinin istifası istendi!
- 2'si ağır, 3 polis yaralandı!
- Rekabet Kurumu onayladı: Koç Holding dev satın alım!
- Bahçeli'yle sürpriz görüşme!
- Uğur Dündar'ın 'babalık' davasında karar çıktı
- Bahçeli'nin 'Öcalan çağrısını' nasıl yorumladı?
- BRICS'e 'ortak ülke' olma davetini kabul etti
- Meclis'te arbede
- Acun Ilıcalı hakkında 'bahis' soruşturması
- Kadınlara cehennem hazırlayanlar