Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fiyonklu faşizm

21 Ağustos 2022 Pazar

İtalyan Parlamentosu Montecitorio Sarayı’nı yaz başında gezdim.

Papalık döneminden kalma barok tarzdaki binanın, beni en etkileyen kısmı “simge kadınlara” ayrılan salonu oldu.

İkinci katta cumhuriyetin kurucu babalarının büstlerinin bulunduğu uzun koridoru geçtikten sonra “arz salonu”nun yanı başında, siyasi mücadeleleriyle bütünleşen kadınlara ayrılan küçük bir bölüm var. 

Burada, yaşamlarını tümüyle siyasi mücadeleyle özdeşleştiren kadınların çepeçevre fotoğrafları duruyor. 

19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başında “eşit oy” mücadelesi vermiş ancak 20 yıllık faşizm sonrasında ilk kez 1946 seçimleriyle parlamentoya ayak atabilmiş kadın vekilerin belediye başkanlarının, kadın sendika liderlerinin fotoğrafları hep bu bölümde sergileniyor.

70’lerde kabineye giren “ilk kadın bakan” Tina Anselmi ve komünist lider Togliatti ile yaşadığı efsane aşkla hatırlanan aynı dönemin “ilk kadın meclis başkanı” Nilde Iotti’nin resimleri, halihazırdaki Senato Başkanı Maria Casellati ile eski Anayasa Mahkemesi başkanı ve mevcut Adalet Bakanı Marta Cartabia’nın çehreleri ardı sıra dikkat çekiyor. 

Bu salon, yakın sayılabilecek bir dönemde 2016’da, o sırada gene bir kadın olan Meclis Başkanı Laura Boldrini tarafından açılmış. 

Salonun en ilginç özelliklerinden biri, portreler geçidinin sonunda, içinde sadece birer ayna bulunan iki altın varaklı boş çerçeve olması... 

Altın varak bu aynalara, isimsiz olarak iliştirilen “cumhurbaşkanı” ve “başbakan” etiketleri eşlik ediyor. 

Altlarında da “Henüz hiçbir kadın bu konuma ulaşamadı. Sen bunu başaran ilk kadın olabilirsin” ibaresi okunuyor.

AYNALARIN SAHİBİ

O yaz başı ziyaretimden bu yana her şey değişti. O günlerde Draghi hükümeti sapasağlam yerindeydi. Başbakanın genel kurul konuşmasını bile dinledik. Ama hükümet sonra umulmadık biçimde düştü. Ve güz başındaki seçimlerde Montecitorio’nun “kadınlar salonunun” içi boş aynalı çerçevelerine, “ilk kadın başbakan” olarak Giorgia Meloni’nin yerleşeceği inancı geçen zaman içinde yerleşti.  

Meloni’nin ilk hedefi önce başbakanlık olacak. 

Sonra sırada mevcut parlamenter sistemi alaşağı edip, yerine gelecek başkanlık sisteminde cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak var.

Berlusconi ile Salvini’nin ırkçı “Lega/Birlik” Partisi’ne uzanan geniş sağ koalisyonun başına geçmeye hazırlanan Meloni’nin, anlattığım bu kadın mücadelesi tarihi ardından o boş aynalara talip olması çok büyük bir paradoks.

45 yaşındaki genç başbakan adayı bu pozisyona zira feminist bir “acenda”yla değil, Mussolini dönemi kadın söylemleriyle talim ediyor... 

Ufak tefek, sarışın fiziğiyle dikkat çeken Meloni’nin başbakanlığa yüz yıl öncesi söylemleriyle yürümesi Montecitorio salonlarında portreleri bulunan tüm kadınların hatırasına tokat. 

Kimlik politikası, ırkçılık ve “geleneksel kadın” teması, bu çıtı pıtı sağcının baş siyaset malzemesi. 

ÇILGIN AT

“Benim adım Giorgia (31 Temmuz) yazımda da anlattım. Kürsüye her çıkışında şakak damarları çatlayıncaya dek “Ben kadınım” diye bağırıyor. Yetinmiyor, ardından ekliyor: “Ben anayım, İtalyanım, Hıristiyanım!”

Bu dizilimin ardından konuyu her fırsatta “Müslüman göçmenlerin kadın düşmanlığına” bağlıyor. Bir taşla iki kuş: “aile”-“ana” üzerinden tanımlanan kadın kimliği yanında bonus olarak dini kimliklerle birleşen bir “ırkçılık” işliyor.

“Dinime söven Müslüman olsa” hesabı, Meloni’nin kendisi bizzat geleneksel bir aileden gelmiyor.

Evliliğe inanmayan bir gazeteciyle yaşayan, ondan çocuk sahibi olan “kadın başbakan adayı”nın “çekirdek aile”si de sıra dışı. 

Küçükken, babası annesini bırakıp “Çılgın At” isimli bir yelkenliyle denize açılmış ve sevgilisiyle Atlantik Okyanusu ortasında Kanarya Adaları’na yerleşmiş. 

Dar ekonomik imkânlarla büyüyen, ekmeğini taştan çıkaran ve 29 yaşındayken vekil, 31 yaşındayken de Berlusconi hükümetlerinin “en genç bakanı” olan Meloni, müthiş gelişmiş siyasi antenleri nedeniyle... Fransa’da yalnızlaştırılan Le Pen’e yaklaşmıyor. 

Onun yerine İspanya’nın faşistleri Vox ve Avrupa siyaset sahnesinde (“İstanbul Sözleşmesi” düşmanlığıyla temayüz eden) Orban’la kol kola giriyor.  

Bu büyük serüvende tutarlılık ve istikrar aramayın. Uluslararası siyaset artık Netflix dizisi gibi. 

Siyasette “yükselen değer” “kadın” mı?

Aşırı sağ, önümüze yıpranan eski bıyıklı şablonlar yerine “fiyonklu” versiyonu koyuyor.  

Buradan devam...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları