Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Cehennemden kurtuluşu düşlemek

26 Aralık 2021 Pazar

Ve böylece yeryüzüne çıkıp yeniden yıldızları gördükDante Alighieri. 

Bir bina düşünün ki tek santimetrekaresi açıkta kalmaksızın baştan sona ışık şöleni ile aydınlatılsın. Ve göz kamaştıran bu ışık selinin ortasında Rönesansı tetikleyen şairin bir darbımesel misali öteden beri belalar ardından söylenegelen sözleri, yıldızlar gibi ışıldasın... 

Roma’nın kalbindeki Piazza di Spagna Meydanı’nda Valentino modaevinin bulunduğu Rönesans tarzındaki Mignanelli Sarayı işte böyle Dante’nin sözleriyle ışıklandırılmış. 

Ölümünün 700. yıldönümü nedeniyle bu yıl sayısız etkinliğe konu olan şairin “İlahi Komedya”sından alınan bu sözler, bitmek bilmeyen pandemi ardından “kurtuluşa”, “yıldızlara” ve “özgürlüğe” yeniden kavuşmaya atıf yapıyor.   

Dante, İlahi Komedya’da insanlığın günahlarına tanıklık ettiği “cehennem” yolculuğunu tamamladıktan sonra yeryüzüne dönüşünü bu sözlerle özetliyor: “Yeniden yıldızları gördük”. 

Yıldızlar”, hayatın, yaşam coşkusunun ve her ne olursa olsun iyimserliğin, beklentilerin, umutların simgesi; açık denizlerde kaybolan denizcilerin pusulası... 

Yeniden yıldızları görmek... Varoluş denizinde kaybolmamak ve her türlü badireden kurtulmak anlamını taşıyor. Bugün henüz yalnızca bir temenni düzeyinde de olsa, elbette ki salgını geride bırakmaya gönderme yapıyor.  

Sokaklardaki yılbaşı süsleri, fazla ticarileştikleri, sıradanlaştıkları, kanıksandıkları için nicedir ilgimi çekmiyor. Ama bu gerçek bir sanat eseri olmuş. Karanlığın ortasında dev bir ışık topu gibi parlayan görkemli bir Rönesans sarayına insan durup bakmadan geçemiyor.   

Yeni yılı Dante’nin bu sözleriyle beklemek, Valentino’nun başarılı kreatif direktörü Pierpaolo Piccioli’nin fikri olmuş. Edebiyat ve sinema geçmişi de olan Piccioli, o kerte başarılı bir sinematografik anlatım ortaya koymuş ki binanın üzerinde Dante’nin sözlerine bakarken bire bir yıldızlara bakar gibi oluyor ve gerçekten bir umut, başlangıç ve gelecek duygusuyla ışınlanıyorsunuz. 

Piccoli’nin amacı da zaten bu. Vakaların günde yeniden 45 binlere tırmandığı ülkede; “Covid stres”ten bunalan halka “umut” ilham etmek... 

VE HÜLYA’NIN SİMİDİ

Kiminin sanatçısı işte böyle umut ilham ederken, bize de “sanatçı kontenjanından” kıt kanaat simide talim etmeyi öneren Hülya Avşar düştü.  

2021’i kapatan Avşar’ın “simit polemiği”, bana geçmişte izlediğim bir 

Masterchef programını hatırlattı. 

Şefler yarışmacılardan “simit” yapmalarını istiyor ve aralarında girizgâh makamından her seferinde yaptıkları üzere simit geyiği çeviriyorlar.

En geveze ve enerjik şef Danilo, “Tabii ki benim için simit aslında romantik bir yemektir yani” diye ortaya atılıyor. Stüdyoya sessizlik çökerken kendi kendine “Niye romantik yani?” diyerek devam ediyor: 

Çünkü sabahları Boğaz aklıma geliyor, martılar aklıma geliyor, sınırsız Türk kahvaltıları aklıma geliyor. Tam işte güzel bir hikâye!” 

Refleksleri hızlı halk adamı Mehmet Şef, o an şimşek gibi Danilo’ya dönüp “Bizim de aksine otobüse yetişmek aklımıza geliyor” diyor: “Otobüs durağında soğukta beklemek aklımıza geliyor!” 

Danilo, “Ama bu hayata bakış farkı” falan diye mevzuyu toplamaya çalışırken Mehmet Şef, bu kez “Oğlum sen hangi kafadasın ya?” diye üsteliyor: “Seninle romantizm anlayışımız farklı. Para yok. Ben akbilde para var mı yok mu ona bakıyorum. Simidin yanına peynir alsak mı, almasak mı? Onu düşünüyorum.

Hülya’ya da simidin sosyolojisini işte böyle Danilo’ya anlatır gibi anlatmak lazım. 

ATLA DEVE DEĞİL

T24’te Hazal Özvarış’ın Ertuğrul Özkök’le iki gün üst üste yaptığı söyleşiye fırsat bulursanız lütfen bakın. Yakın dönem basın tarihimize ışık tutuyor, benzersiz inciler barındırıyor.

Özkök, Hürriyet serüveninin başında paraşütle gazeteye getirilirken, ne gazeteciliği ne yazmayı biliyor ve bunu dönemin patronu Erol Simavi’ye söylüyor. 

Simavi’den cevap: “Atla deve değildir şekerim, iki haftada öğrenirsin.”

Tam da bu: “Atla deve değil” diye diye bu mesleği bitirdiler... 

O yazarı al, bunu çıkar”, “O yazıyı koy, bunu koyma!

Atla deve olmayınca tabii çok normal. 

Bazı yazıların yayımlanmaması normaldir ve yönetimlerin hakkıdır” diyor nitekim Özkök. 

Atla deve olmayınca ne gam? Sansürü ve keyfiliği böyle normalleştirdiler. 

Ertuğrul Özkök, Türk basınının Hülya Avşar’ı. Bu anlattıklarının simit polemiğinden ne farkı var?        

Sevgili okurlarıma yeniden yıldızları görebileceğimiz bir yıl diliyorum. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları