Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bu da İtalya Baharı mı?
İtalya’nın karşı kıyısında “Arap Baharı” patladığında Roma’daydım.
\nBerlusconi karşıtları Çizme’de “Arap Baharı” protestoları ardından anında “Bin Ali, Mübarek gibi diktatörlerin sonunu getiren ‘Bahar’, bir hikmet acaba buralara da uğrar mı? İtalya’nın Berlusconi’yi uğurladığı günleri görmek bize de nasip olur mu?” yorumları yapmaya başlamıştı….
\nBu -yarı şaka, yarı ciddi- yorumların ardında… “Berlusconi’den kurtulmanın ancak böyle… sıra dışı bir uluslararası ortam/dalgayla gerçekleşebileceği inancı” vardı.
\nBerlusconi’nin sahneden çekilişi gerçekten de son kertede olağanüstü bir konjonktürle mümkün olabildi….
\nİtalyanlar, Arap Baharı aksine, konjonktürde doğrudan etkin olmadı.
\nBerlusconi’yi, sokağa çıkan muhalifleri yerinden etmedi. Bir kuşağın yaşamına damga vuran lideri; piyasalar ve “Merkozy” olarak anılan Merkel-Sarkozy baskısı alaşağı etti.
\nMuhalifler ancak “liderin düşüşünden sonra”, İtalya’da sokakta tanık olduğumuz coşkulu kutlamalarda öne çıktı. Milli maç zaferlerinden sonra yaptıkları gibi Berlusconi muhalifleri başkent sokaklarında klakson çaldılar. Başbakanının istifasını sunduğu Cumhurbaşkanlığı sarayı Quirinale önünde şampanyalı kutlamalar yaptılar; milli marşı seslendirdiler. Faşizm direnişçilerinin şarkısı “Bella Ciao”u söylediler.
\nQuirinale Meydanı’na orkestra kurup, Handel’in ulvi kilise müziklerini icra ettiler. “Halleluya!” ilahisine açık hava korosuyla eşlik ettiler. “Güle güle… Berlusconi!”, “Game Over/Sen bittin artık!/Kaybettin!” diye gönüllerince pankart açtılar. Islık kıyamet; “Soytarı”, “Mafyozi”… diye… iktidarda kaldığı sürece “sultan” olarak anılan başbakanın arkasından bağırdılar. Sonunda Berlusconi öyle ki, Cumhurbaşkanlığı sarayını yan kapıdan terk etmek zorunda kaldı…
\nDemokrasinin frenleri çalışmayınca…
\nİtalya’da “güç” ve “güçlüye” -maalesef bizde de geçerli olan bir refleksle!- ancak “gücün yitirildiği” noktada tepki gösterilir. II. Dünya Savaşı sonunda bacağından asılan Mussolini’ye de, 80’li yılların güçlü Başbakanı Craxi’ye de vaktiyle hep böyle olmuştu. Soğuk Savaş yıllarının “en uzun iktidarda kalan, en dayanıklı başbakanı” olarak bilinen Craxi’ye de ancak gücünü yitirdiği noktada, arkasından böyle “soytarı!” diye bağırılmış; bozuk paralar atılmıştı.
\nİtalya gibi bir Avrupa ülkesinde “güçlülere” ancak iktidardan düştükten sonra meydan okunabilmesi ilginç değil mi?
\nAcaba neden “gücün doruğunda bulunduğu noktada” onlara tepki gösterilemiyor/onlardan hesap sorulamıyor?
\nDemokrasinin tanımı aslında tam da bu; güçlüye hesap sorabilmek değil mi?
\nİktidarlardan hesap sorulabilmesi fikri; bir demokraside tamamıyla“checks and balances” denen “kontrol ve denge/fren mekanizmalarının” çalışmasına bağlı. İtalya, diğer büyük Avrupa ülkeleri gibi hiçbir zaman “model bir demokrasi/gerçek demokrasi” olamadığı için, bu “frenler” hiçbir zaman gerektiği gibi çalışmıyor.
\nMussolini faşizmi sırasında, “faşizmin” doğası gereği, “gücü denetleyen frenlerin” olmaması doğaldı. Ancak bu yapısal sorun İtalya’da faşizmin yıkılmasından sonra da hiçbir zaman tamir edilemedi. Soğuk Savaş döneminde bu ülkede sadece ABD güdümlü iktidarların işbaşına gelmesine izin verildiği için, demokratik mekanizmalar; bozuk parayla uğurlanan Craxi’li yıllarda da kurulmadı. Ve nihayet son dönemde Soğuk Savaş sisteminin bıraktığı boşluğu arkadan “post-modern bir tek adam sistemi” olan Berlusconi’cilik doldurdu.
\nBerlusconi, İtalyan politikasına damga bastığı son 17 yılda, ya doğrudan iktidarda oldu, ya iktidarları -elindeki büyük çaplı medya ve finans imparatorluğunun imkânlarıyla- koşulladı.
\nSultanlık ‘iç konjonktürü’ \tdevre dışı yapıyor
\nBüyük medyalar ve TV’ler ülkede yalnız onun tekelindeydi. “Kamuoyunu yönlendiren”, yandaşlar ve dalkavuklar ahtapotun kolları gibi, dört bir koldan yalnız Berlusconi için çalışmaktaydı. Kaderleri liderin iki dudağı arasına sıkışan vekiller; mecliste yalnız onun hesabına birer parmak kaldırma makinesi olarak çalışıyor, parlamentodan böylelikle Berlusconi’nin istediği her yasa geçiyordu. Muhalefette kaldığı dönemde de; -şantaj unsuru olarak kullandığı!- medya imkânlarıyla Sultan, rakiplerini sindirebiliyordu.
\nDünyada basın özgürlükleri sıralamasında İtalya bu nedenle, 75. sırada (Türkiye 112. sırada) yer alıyordu. İleri gelen siyaset bilimcileri tarafından Çizme’de “Sultan!” adı verilen liderin sınırsız gücüne karşın; sol partiler -çoğu defa bitmez tükenmez liderlik tartışmaları arasında-İnandırıcı bir iktidar alternatifi oluşturmaktan uzak, bölünmüş görünüm arz ediyordu. Muhalefetin bu şartlarda Berlusconi’yi iktidardan uzaklaştıracak “ortak sinerjiyi” bulup yakalaması imkânsızla eşdeğerdi.
\n“Milli irade”nin bu denli ağır şartlarla baskı altına alındığı/ koşullandırıldığı/yönlendirildiği bir yerde, sultanı iktidar koltuğundan edebilecek tek güç ancak dışardan devreye girebilir; dış şartlarda değişen büyük oynamalarla mümkün olabilirdi -ki İtalya’da olan bu…
\nGelecek yazıya buradan devam…
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Ünlü peynir markasından 'konkordato' kararı
- Demokrat Parti Kurultayı’nda adaylık krizi!
- Diyanet'in rekor ihalesi 'Cengiz'e verildi
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- Süleyman Soylu 'tarafını' seçti
- AKP'nin 'asgari ücret' formülünü duyurdu
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
- Hangi suçlara tutuklama geleceği belli oldu