Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bakır Çağlar'a Güle Güle Derken

02 Ağustos 2011 Salı
\n

Gazetecilik yaşamımın bir dönemi, pazar söyleşileriile geçti.

\n

O dönem bir yanıyla meşakkatli, bir yanıyla çok keyifliydi.

\n

Hafta ortasına doğru omuzlarıma her defasında acayip bir yük binerdi: Bu defa kim olsun?

\n

Gözüme kestirdiğimi arayıp bulmak; söyleşiyi ayarlamak için gereğinde bin dereden su getirip dil dökmek; araştırma-soruşturma-arşiv taramaları yapmak, soruları hazırlamak, sohbet sırasında hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak ama bir yandan da ayrıntıda boğulmamak, oturup sonra saatler boyu teypteki o sesle başbaşa, yalnız kalmak ve her sözcüğü sabırla çözüp konuşulanları yayına yetiştirmek

\n

Geri dönüp baktığımda o söyleşilere muazzam emek harcamış olduğumu düşünüyorum. Ama o dönemden çok şey öğrendim. O söyleşiler, benim için bir hayat okulu oldu: Akıllısı, akılsızı, çılgını, farklısı, sıradanı, aydını, cahili, aykırısı, ünlüsü, önemlisi, önemsizi, gerçek cevheri olanı, -mış gibi yapanı, değerlisi, değersizi ile bir insanlık galerisinden geçmek gibiydi hepsi

\n

Aradan yıllar geçti. Bazı söyleşiler aklımdan silinip gitti. Bazıları henüz dün yapmışım gibi zamanın tortusuna dayandı. Pazar günü, Ali Sirmenin köşesinde Bakır Çağların ölümünü okuduğumda, hafızamdaki kayıtlar, hızla 1996 yılının bir kasım sabahına çevrildi.

\n

Onda her şeyin fazlası vardı

\n

Bakır Çağlarla Kadıköy çarşısı içindeki bir apartmanda yaptığım sohbet, birden kafamda en ufak ayrıntısına dek yeniden canlandı

\n

Anayasa hukuku profesörü Çağlar, Strasbourg AİHMde Türkiyenin avukatlığı görevinden yeni ayrılmıştı.

\n

Kendisiyle zaten, özellikle yapmış olduğu bu tercihi konuşmaya gitmiştim.

\n

Ne tür biriyle karşılaşacağım hakkında bu kez, etraflı fikrim yoktu.

\n

Karşıma orta yaşlarını süren, biraz dağınık ama hoş ve hoş olduğu kadar özel bir insan çıktı.

\n

Konuştukça o özel insanın aynı zamanda fazla kırılgan, fazla akıllı, fazla derin, fazla gözlemci ve fazla duyarlı olduğunu fark ettim.

\n

Bir yanıyla hayata tutunmakta zorluk çekenbiri izlenimi veren Bakır Çağların hayattaki sorunu belli ki,eksikliklerdençok; fazlalıklardankaynaklanmaktaydı.

\n

AİHM Başkanı ve başkan yardımcısıyla birlikte ilk kez gittiği Güneydoğuyu örneğin bana öyle anlatmıştı ki, benim diyen yazar ya da yönetmen, eline su dökemezdi.

\n

‘Cudi usulü balık’

\n

Bakındemişti Bakır Hoca”, Güneydoğuda 90lı yılların ortasında yaptığı o ilk seyahati anlatırken:Diyarbakırdan Habur kapısına giden yolda bir minibüsteyiz. Bir taraf mayınlı topraklar, öbür tarafta olağanüstü güzel Cudi Dağı var. Terk edilmiş, mimari estetiği harika Ermeni köyleri var. Ve önünüzde kafasını oblodan çıkartmış, tank kullanan bir adam var. 19-20 yaşında. İhtimal ki batıdan sevk edilmiş Kırk metrede bir de elinde silahlı bir Türk askeri var. Başına ne geleceğini bilmiyor. Yola çıktığımızda, biz de başımıza ne geleceğini bilmiyorduk. Orası barışsız topraklar. Türkiyenin üçte biri. Habura gitmek için sıraya girmiş 5-10 litre yakıt alıp geriye dönecek kamyonlar var. Ve yol boyu çömelmiş yoksul köylüler. O köylüler ki, davaları takip etmeye Strasbourga geldiklerinde, mahkeme kapılarında da aynı şekilde çömeliyorlar...

\n

Manzara bir paragraf içinde trajedinin tüm unsurlarıyla hemen göz önünde canlanmıyor mu?

\n

Bitmedi.

\n

Türkiyenin o dönem AİHMdeki avukatı olan Çağlar; 70-75 yaşlarındaki İsviçreli(!) Başkan ile mahkemenin İsveçli(!) başkan yardımcısı ile birlikte Cudi Dağı eteklerinde bir ara durup balık yemek istiyor

\n

Çağlar ardından, Cudi usulü balığışöyle anlatıyor:

\n

Güneydoğuda, Şırnakta, Habur kapısına giden yolda, Cudi Dağının eteklerinde sadece kebap ve lahmacun yeniyor. Başka hiçbir şey yok. Ama oradan Dicle geçiyor. Ben iyi bir balıkçıyım. Çok iyi balık olduğuna emindim orada. Ama nehirdeki tekneler hedef olacağı için, balık avlanamıyor Diclede. Dağda yerleşik, uzun menzilli silahlar kullanan PKKliler var. Balık isteyince, askerler ve şıhlar -ki bize çok yakınlık gösterdiler- bir cemse getirdiler. Aküsünü çıkartıp, iki ucunu suya verdiler. Balıkları, elektrik şokuyla öldürdüler. Güneydoğuya damga vuran kültür bu. Müthiş bir şiddet kültürü. Balıklara yapılan işlemle, insanlara yapılan işlem aynı.”

\n

10 Kasım 1996 tarihindeMilliyette yayımlanan söyleşinin başına;

\n

“68’i, doktorasını yaparken Pariste yaşamış bir Sorbonlu o!diye yazmışım: Kıbrıs kökenli bir Türk. Kendi deyimiyle adalı. Balıkçı ve gerçek bir deniz insanı…”

\n

Çağlar, ölümünü de fazlasıyla erken karşıladı.

\n

Tek teselli, belki sevdiği adasıKıbrısta olmasıydı.

\n

Rahlesinden geçen tüm öğrencilerinin internet sitelerinde not düştüğü gibi Türkiyenin gördüğü en özgün ve en dolu anayasa hukukçularından biriydiBakır Çağlar.

\n

Işıklar içinde yatsın.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları