Demoktatörlük!

13 Ocak 2021 Çarşamba

Pazar akşamı TELE1’de Ankara Rüzgârı programına Paris’ten katılan Le Monde Diplomatique Türkiye Editörü Süleyman Tosunoğlu, dünya siyasetinin genel görünümünü aktarırken bir tanıma gönderme yaptı:

Demoktatörlük!

Demokratik yollarla iktidara gelip demokrasinin tüm kurumlarını ele geçirip bir daha iktidardan gitmemenin yollarını aramak!

Demokrasiyle diktatörlüğün birleşimi!

Birleşir mi?

Ben yaptım oldu” derseniz, neden birleşmesin!

Bunun en yaygın ve bilinen örneği Macaristan. 8 yıllık muhalefet liderliğinden sonra 2010 yılında iktidara gelen Viktor Urban, 2014 ve 2018 seçimlerini de kazandı. Her seçimden sonra yetkilerini bir doz artırdı. En son “kanun benim” dedi, kendisine kanun çıkarma yetkisi verdi. Urban, adına gönderme yapılarak “Viktatör” diye anılıyor.

Macaristan, 2004 yılından beri AB üyesi. Ülkenin bankacılıktan sanayiye temel ekonomik kurumlarının neredeyse tümüne Almanya hâkim olduğu için midir bilinmez, Urban’ın viktatörlüğü demokratik bulunuyor!

***

30 yıldır tartışılmakta olan “küreselleşme”, özünde sermayenin, finansın sınırsız dolaşımı olarak ülke tanımaz bir densizlikle dünyayı sardı.

Biz de yeri geldikçe küreselleşme değil, kürede selleşme dedik. Bu kelime oyununu yapmamızda başlıca etken kıtalar arasında, ülkeler arasında, toplumsal kesimler arasında açılan uçurumun giderek derinleşmesiydi.

1980’lerde zengin kuzey ile fakir güney arasındaki refah farkı 60’a 40 iken, bugün 90’a 10!

Salgın, bu uçurumun daha “görünür” olmasını sağladı. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sınıfta kaldığını gördük. DSÖ’nün sağlığa, “herkesin ulaşabileceği bir temel hak” olarak değil, “getirisi yüksek bir sektör” diye baktığı gerçeğini yaşadık.

Bu zaman diliminde küreselleşmeye karşı küresel bir siyaset büyümedi. “Başka bir dünya mümkün” diye başlayan arayışlar değerli bir birikim oldu ama sonuçta küreselleşme dünyayı uçurumlarla dolu hale getirdi.

Çokuluslu şirketlerin (ÇUŞ) emeği giderek ucuzlatması, “en ucuz nerede varsa getirip” ticarileştirmesi karşısında aşırı milliyetçilik, faşizm, diktatör ruhlu popülist liderlik “seçenek” oldu.

Sosyal devlet kavramına gönül veren, bu sayede refahı yükselen kesimler “yabancı” işçilere karşı aşırı sağda “birleşti”!

ÇUŞ’lar “alternatif fikir” üretebilecek aydınları da her türlü yöntemle yanlarına çekip devre dışı bıraktılar.

Doğadaki kuraklığın yanında bir bakıma düşünsel kuraklık da yaşıyoruz!

Bugün Fransız Devrimi’nin yaşandığı coğrafyada birinci parti ırkçılar! Fransız seçmeni ırkçılar gelmesin diye onların karşısında kim varsa ona oy veriyor!

***

ABD’de yaşananlar, Trump’ın “ben gitmem” diye tutturmasının altında yatan gerçekler bunlar.

Türkiye’yi dünyadan koparamayacağımıza göre soralım:

Bizdeki rejimin adı ne?

Herkese hakaret edip size laf edilince hakaret korosu oluşturuyorsunuz...

Kendinizi yüksek iktidar mahkemesi yerine koyup suçları ve cezaları ilan ediyorsunuz...

Bütün denetim mekanizmalarını ortadan kaldırıyorsunuz...

Darbe, iktidarı hukuki olmayan yollarla devirip yeni bir iktidar kurmak demek...

Bu da tersine döndü:

Hukuki yollarla iktidara gelip her yöntemi kullanarak gitmemek!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları