Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yaz oğlum: ‘Yasaklı: kırmızı-sarı-yeşil!’

03 Nisan 2022 Pazar

Şimdi bu başlık da ne diyeceksiniz, izin verin açıklayacağım. Olay gerçek, benim bile hayal gücümü aşıyor. Efendim, olay Diyarbakır kentinin Bismil ilçesinde geçiyor. Şöyle, ilçede yaşayan bir anne Zeynep Aslan Biçer, nevruz günü (19 Mart 2022) beş yaşındaki ikiz kızlarına yöresel giysilerini giydirip, kendine şalvarını çekip, şalvar Güneydoğu’da yöresel kıyafettir, bende de dört beş tane vardır, neyse devam edelim, nevruz alanına geliyor. Alanın çevresi silme polis ve gizli polis dolu, katılımcılar aşırı denetimle alana alınıyor. Zeynep Aslan ikizlerinin elinden tutmuş tam alana girecek, birden polisler yanına gelip, “Dur!” diyorlar. Zeynep Aslan duruyor, ikizler de emreden sesten korkup annelerinin şalvarına sarılıyorlar. Polisler çocukların geleneksel giysileri ve giysilerin üstünde yazılı “kes ü soru zer(kırmızı-sarı-yeşil) yazısı nedeniyle çocukların giysilerini çıkartıp, anneyi ve ikizleri karakola götürüyorlar. Karakolda annenin ve ikizlerin parmak izleri alınıp serbest bırakılıyorlar. Diyarbakır Barosu olayla ilgili suç duyurusunda bulunuyor, çocuklar da hayatları boyunca unutmayacakları bir nevruz yaşıyorlar. 

Evet dönelim başlığıma, evet kırmızı-sarı-yeşil renkler Güneydoğu’da yasaklı! Turlara katılıp Güneydoğu’ya gidecekler aman sakın bu renklerde etek, tişort, elbise asla giymesinler ve büyük kentlerin en trend modası şalvarı evde bıraksınlar. Çünkü ansızın bir polis eşliğinde kendilerini kentin bir karakolunda bulabilirler. Gezi de rezil olur. 

Siz şaka yaptığımı sanıyorsunuz, öyle mi bu kırmızı-sarı-yeşil çok tehlikeli renkler. Şimdi gelelim bir başka kırmızı-sarı-yeşil hikâyesine. Yazarınız bunu bizzat yaşamıştır. Yıl 1999. Her zaman değişik projelerin peşinde durmak bilmeden koşturan arkadaşım Vecdi Sayar’ın bir projesi var: “İstanbul-Hakkari Sanat Köprüsü” 60’a yakın her disiplinden sanatçı-yazar-tiyatrocu uçağa binip ülkenin en doğusuna Hakkari’ye uçuyorlar. Bir hafta boyunca konserler verilecek, tiyatrolar oynanacak, fotoğrafçılar kamyon üstünde karanlık oda kurup en çok da Hakkarili çocuklara fotoğraf çekmeyi öğretecekler, ressamlar, yazarlar, şairler atölyeler yapacaklar. Yani muhteşem bir buluşma. İlk günden hemen herkesin yanında bir sivil polis yürümeye, atölyelere girip, filmleri izlemeye başlıyorlar. O zamanlar sivil polisler kurumun dağıttığı Sümerbank ayakkabılarını giyerlerdi, eh biz de idmanlıyız onları hemen tanırdık, şimdilerde beş karış sakal, daracık blucin ve spor ayakkabı giyiyorlar. Modaya uyuyorlar, neyse efendim bir akşamüstü havuzlu bir mekânda Mahir Gülşiray tiyatrosunun bir oyunu var. Havuzlu mekân, herkes özenmiş son derece şık kadın-erkek ve çocuklarla dolu. Birden mekânın kapısında polis beliriyor ve oyunun yasaklandığını oyunculara bildiriyor. Hayda hepimiz “Neden?” “Niye yasak” diye soru sormaya başlıyoruz ve bir süre sonra yasaklanma nedeni bize bildiriliyor. Şimdi sakin olun, oyunda kullanılan bir erkek berberi  dükkânı var. Ve kapısında hepimizin eski berber dükkânlarından aşina olduğumuz renk renk şeritler asılı. İşte zurnanın zırt dediği yer burası, efendim şeritler kırmızı-sarı-yeşil renkteymiş. Dedim ya Güneydoğu’da kırmızı-sarı-yeşil yasak! İster oyunda ister çocukların giysisinde olsun. Yasak efendim!

Şimdi bu önemli yasağı sizlere bildirdikten sonra gelelim AKP’nin bir türlü düşmeyen oylarına, yok düşmüyor, ben de bir merak, doğalgaza, elektriğe, buğdaya, şekere, internete, telefonlara, ramazan pidesine, domatese, balığa say sayabildiğin kadar evet, bütün yaşam araçlarımıza gelen zamlara rağmen AKP’nin oyları düşmüyor! Kendimizi kandırmayalım, çünkü açlıktan ölse de özellikle Erdoğan’ın tıpkı takım tutar gibi bir taraftar kitlesi var. Nedir bu taraftar kitlesinin ölümüne taraf tutmasının nedeni? Doğrusu ben sosyolog değilim ve bu konuda çok az çalışma var. Nedir bunun sebebi, öyle makarna, kömür demeyin başka daha derinlerde bir neden olmalı. Benim aklıma bu taraftar kitlesinin ilk kez Erdoğan tapınmasıyla kendini bu ülkenin hâkimi olduğunu hissetmesi geliyor. Tıpkı takımı bir gol attığında delice sevinen futbol taraftarı gibi Erdoğan’ın her sözüyle, her yaptığıyla karşı tarafa giydiriyorlar! Bilet parasını ve bir birayı denkleştirmek için bütün bir hafta tuğla taşıyanlar takımı gol attıkça, gol atanın binlerce dolarlık transfer parasına nasıl “Helal olsun!” diyorsa Erdoğan taraftarları da öyle! Akaryakıta zam mı gelmiş, çocuk bezleri uçuk fiyatlara yükselmiş ne gam, “Erdoğan nasıl giydirdi ama!” Geçenlerde Kadıköy çarşıda çay içiyorum, birden ellerinde dövizler sıraya girmiş, epeyce çok Fenerbahçe taraftarı önümden geçmeye başladı. Avazları çıktığı kadar şöyle bağırıyorlardı: “Fenerbahçe geliyor, i.ne Beşiktaş karakola kaç!” Ben donup kalmıştım, yüzlerce taraftar bir başka takıma böyle giydiriyordu! Şimdi bu sözlerden sonra bana kızanlar olabilir, arkadaş ben değil, taraftarlar böyle bağırıyordu!

Son söz: Kimi tutarsa tutsun taraftar kitlesi ölümüne taraftardır ve çünkü sadece taraftar olarak bir benlik kazanır. Kendini hayal kurduğu başka yerlerde hissedebilir. Sosyologlar biraz çalışıp duruma bir alternatif getirebilirler, çünkü taraftar açlıkla bile terbiye edilemez!       



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları