Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Canımı yakan fotoğraf

05 Ocak 2025 Pazar

Sevgili okurlarım yeni yılın ilk yazısında sizleri üzmek istemiyorum ama bir fotoğraf canımı öyle yaktı ki kendi kendime bu ülkede, can yakmadan tek gün geçirilmiyor diye düşünmeye başladım. Fotoğraf Öcalan’la görüşen DEM Parti milletvekillerinin Devlet Bahçeli ile görüşmelerinden ama can yakıcı olan, 80’leri gören, türlü badirelerden geçmiş ve daha iki ay önce devlet tarafından belediye başkanı olduğu Mardin ilinde yerine kayyum atanmış Ahmet Türk’ün Devlet Bahçeli ile kırk yıllık dost gibi el sıkışmalarıydı. 

Ben de 2016 yılına gittim, o günlerde hatırlayalım devlet bir zamanlar açılım diyerek verdiği sözlerini unutmuş, insanlar ölüyordu. Bölgede 110 gün süren ablukayı, unuttunuz mu, vurulan ve ölü bedeni bir hafta sokakta kalan Taybet anayı, unuttunuz mu, çocuklarının kemiklerini almak için adliye önlerinde bekleyen anaları unuttunuz mu? Ben o günlerde oradaydım ve yaşadıklarımı gazetemde anlattım. Bu nedenle ben devletin alacağını aldıktan sonra verdiği sözleri unuttuğunu gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim. DEM Partililer ne yapmaya çalışıyorlar bunu da sindirmem mümkün değil.

Şimdi sizlere Güneydoğu’da yaşanan o günlerden bir hikâye anlatacağım. Sakın kurmaca olduğunu sanmayın, sapına kadar gerçek! 

Bir akşamüstüydü, koyunlar ahırlarına dönerken birden bir patlama oldu, ardından bir sessizlik. Eyüp o zamanlar küçücük bir çocuktu. Meydana koşmak istedi, ninesi bırakmadı. Köy ahalisi ağıt yakıp ölülerini gömdü. Eyüp annesiyle babasının nasıl olup da bir anda yitip gittiğini hiç anlamadı. Sonra ninesi elinden tutup kardeşleriyle birlikte onu Cizre’ye getirdi. 

Eyüp Cizre’de okula gitti. Türkçe bilmediği için öğretmeninden azar işitmedi. Öğretmen çocukları çok severdi. Her bayram onlara lastik pabuç alırdı. Eyüp pabucunu giydiğinde bağcıklarını bir türlü bağlayamazdı. O zaman öğretmen eğilip onun bağcıklarını bağlardı. Eyüp okul bitene kadar bağcık bağlamayı öğrenemedi. Hep öğretmeni bağladı. 

İlkokul bittiğinde dayısı onun elinden tutup daha çok yaşlıların oturduğu bir kahveye götürdü. O günden sonra Eyüp her yıl okul kapandığında kahvenin yolunu tuttu. Liseyi bitirdiği gün ninesi onun elinden tutup annesiyle babasının mezarlarının bulunduğu köye götürdü. Eyüp o gün mezarlara su döktü, dua etti. Tam o sırada annesinin sesini duydu, en sevdiği ninniyi söylüyordu. Eyüp ninni bitene kadar bekledi, sonra sessizce mezardan ayrıldı. 

O doktor olmak istiyordu ama kimselerin onun okutacak parası yoktu. Kendince düşünüp bir karar verdi. Hemşire de sağlıkçı da doktor kadar önemliydi. Üstelik onun yaşadığı bölgede bir sağlıkçı çok hayat kurtarabilirdi. Kararını verdi, sağlıkçı olacaktı. 

Üniversitede arkadaşları onun en çok türkü söylemesini sever oldular. Bir yandan okudu bir yandan da çocukluğundan beri iş yaptığı kahvede harçlık peşinde koştu. Gönül işleri mi? Utangaç bir çocuktu. Kızların karşısında kızarıp bozarırdı. 

Ama bir gün, o utangaç Eyüp gitti, dili bülbül gibi çözüldü ve okul bittiğinde sevdiği kızla evlendi. Bu arada şansı yaver gitmiş, Cizre Devlet Hastanesi’ne hem de çocuk bölümüne atanmıştı. İşe başladı, hasta çocukların sevgili ağabeyi Eyüp olmuştu artık. Hasta çocuklar her gün onun yolunu gözlerlerdi. Çünkü Eyüp ağabeyleri bazen elinde bir kırmızı top, bazen kendi yaptığı topaçlarla hasta koğuşuna giriverirdi. O zaman en halsiz hastanın bile yüzünde bir gülümseme belirir, diğer sağlık personeli gelmeden bazen küçük bir maç yapıverir ya da topaç çevirirlerdi. 

Eyüp’ün artık biri beş diğeri iki aylık iki çocuğu vardı. Kendi okurken çok sıkıntı çekmişti ya, bu nedenle çocuklarının rahat okuması, istedikleri mesleğe sahip olmaları Eyüp’ün en büyük hayaliydi. Bir gün çocukları da alıp anne babasının mezarına gitmiş ve bu konuda onlara söz vermişti. 

Yıl 2015’ti ve günlerden ağustosun 27’siydi. Eyüp o gün 24 saat süren nöbetini bitirmiş bir arkadaşının arabasıyla eve dönüyordu. Birden bir kurşunla başından vuruldu. Rivayete göre, apartman çatılarına yerleşen keskin nişancılar ateş açmıştı.

Sevgili okurlarım ne derler her zaman hayat sanatın önündedir. Ben sadece duyduklarını ve söylenenleri arka arkaya sıraladım. Size bu topraklardan birinin öyküsünü anlattım. 

Bunları yaşayan yazarınız devlete nasıl güvensin işte tam isabet ben bunları yazarken devlet, işçi ve Bağ-Kur emeklilerine yüzde 15.75 zam yaptı. Ne yapsam vallahi mahallemizin dilencilik yaptıktan sonra süslenip püslenip çocuklarıyla yemeğe giden Nazlı’sına özendim. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları