Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Türkiş Dekameron’

27 Mart 2022 Pazar

Sevgili okurlarım, epey bir zamandır -yaklaşık 20 yıldır- bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım. Geçmiş günlerde hep birlikte ne çok eğlenirmişiz. Resmen neşemizi yitirdik ve zombilerin işgal ettiği bir ülkede hayatta kalmaya çalışıyoruz. Açıkçası ben ülkeyi kurtarmaktan bıktım. Sürekli aynı sorunları yazmak insanda inanılmaz bir yorgunluk yapıyor. Sizce de öyle değil mi? Şimdi sizlere başucu kitabım rahmetli Rekin Teksoy’un muhteşem bir çeviriyle dilimize kazandırdığı Decameron kitabından söz etmek istiyorum.

1349-1353 yıllarında İtalya’da Boccaccio adlı bir yazar, ilk kez yazı dili Latince olan ülkede İtalyanca bir kitap yazmış. Adı da Decameron. Decameron veba salgını sırasında bir şatoya çekilmiş yedi genç kadınla, üç genç erkeğin anlattığı hikâyelerden oluşuyor. Bu hikâyeler o güne kadar kimsenin söylemeye cesaret edemediği hikâyeler. Biraz ipucu verelim. Örneğin pek çok hikâye papazların, rahibe stajı görmek için manastıra gelen zengin kızlarının içindeki şeytanı nasıl çıkardıklarıyla (biraz bizim cin çıkarmaya benziyor, daha esaslısı) ilgili. Kocası ansızın eve geldiği için sevgilisini küpün içine saklayan gözüpek kadınların maceraları da insanı acayip güldürür. Hele de her şeyi göze alıp sağır dilsiz taklidi yaparak rahibe manastırına bahçıvan olarak girmeyi başaran yakışıklı bir adamın, rahibelerin cinsel isteklerinden bıkıp “Yeter artık!” dediği için nasıl aziz ilan edildiği bir hikâye vardır ki bir numaradır. 

Tabii yazar ve hikâyeler papa tarafından aforoz edilir, hiçbir matbaa eseri basmaya cesaret edemez. Ama halk kim takar papayı diyerek elyazısıyla hikâyeleri çoğaltıp pazaryerlerinde dağıtmaya başlar. Yıllar geçer artık kitap için basma yasağı kalkmıştır. Ünlü komünist film yönetmeni (ölümü hâlâ şaibelidir) Paolo PasoliniDecameron’un Aşk Hikâyeleri” adlı beş hikâyeden oluşan bir film yapar. Yıl 1971, papa onu da aforoz eder ve film yasaklanır. Ardından aynı yıllarda gene ünlü İtalyan yönetmen Federico FelliniBoccacio 70” adlı bir film yapar ve papa onu da yasaklar.

Şimdi bunları neden anlattım, insanın başucu kitabı Decameron olunca, yemeyip içmeyip bir “Türkiş Dekameron” kitabı yazması kaçınılmaz olur. İki yıl önce başladım ülkemin Dekameron hikâyelerini yazmaya. Basıldı. O zaman gördüm ki en entelektüel arkadaşlarım bile Decameron’u bilmiyor. Şimdi yeniden basıldı. Okuyanlar şaşırıyor, sanki ben hayal gücümü kullanmış abartılı hikâyeler yazmışım. Hayır, az bile yazdım, bu ülke insanını tanıyın diye!

Çünkü bu köşenin yazarı, sırça köşklerde değil, bu ülkenin her yerinde dolaşıp durur, ülkenin argo edebiyatını pek iyi bilir. Şimdi size müstehcen bazı görüntüler sunacak. Aman aman siz gözlerinizi kapayıp kulaklarınızı tıkayın.

Ya da birilerine beni de ihbar edin! 

Herkese açık bir halk plajındayız. Uzun şortunu giymiş, orta yaşlı adam etrafındaki kadınlara (kızına, karısına, kız kardeşine) “Haşema giyin!” diye emretmiş, kendi namusundan pek bir emin, çevredeki mayolu kadınları, kızları resmen dikizliyor. Eli sürekli organında. Devamı adam öyle bir kızışıyor ki kendini koşarak serin sulara atıyor. 

Devam ediyoruz, küçücük 13-14 yaşlarında bir kız, çarşafları kirli bir yatakta yüzü koyun yatıyor. Kızın bulunduğu odanın kapısı önünde, her yaştan, her meslekten adam sıraya girmiş, heyecanla odaya girme sırasının kendilerine gelmesini bekliyor. Biri ötekine diyor ki: “Kız bakireymiş, dikkat edecekmişiz.”  

12-13 yaşındaki kızların pazara çıkarıldığı bir kapalı yerdeyiz. Kızlar utangaç, öyle yere bakıyorlar. Babalar ellerinde kızlarının fiyatlarını gösteren kâğıtlarla dolaşıp duruyorlar. Alıcılar, kızların beş katı yaşlı adamlardan oluşuyor. Babaları çağırıp kıran kırana pazarlık ediyorlar. Adamlardan biri babalardan birine yaklaşıyor: “Duydum ki sende bir ilaç varmış, yani şey...” Baba: “Bende var. Sen benim küçük kızı al, ilaç benden sana bedava.” “Sağ ol kardeşim, bu iyiliğini hiç unutmayacağım.”

Aile meclisi karar vermiş, kız gebe, bağırarak, ağlayarak kendisine tecavüz edenin özbeöz amcası olduğunu söylüyor. Kızın sözlerini ne anne duyuyor ne baba ne orada bulunan amca ne küçük erkek kardeşi...

Karar alınıyor, kız öldürülecek! Amca: “Babasıyla benim yaşım büyük, bu cinayeti kardeşi işlemeli. Çünkü o daha 16’sına yeni bastı. Az bir cezayla çıkar.” Aile, amcaya minnetle bakıyor, iyi bir akıl yürüttü. Aileyi kurtardı. Sonra küçük kardeşin eline bir silah veriliyor ve kızın bulunduğu odaya yollanıyor. Baba, kardeşe silahı nasıl kullanacağını öğretiyor ve kardeş içeri girip silahı ablasına boşaltıyor. Kurşun sesleri kesildiğinde baba ve amca birbirlerini tebrik ediyorlar.

Kızlardan biri diğerine soruyor: “Parayı tekrar say, tamam değil mi?” Öteki yanıt veriyor: “Tamam iki kere saydım. 2 bin 500 tamam.” “Kız bu kadar parayı nasıl buldun?” “Allah beni affetsin, annemin köşeye koyduklarından çaldım. Hadi artık gidelim.” 

Kızlar yola koyuluyorlar, doktorun muayenehanesine geldiklerinde parayı bulan soruyor: “Eminsin değil mi? Eskisi gibi olacak.” Öteki yanıtlıyor: “Hiç kuşkun olmasın.”

Neyse ben burada keseyim. Buyurun “Türkiş Dekameron”a. Aman sakın ha, biz de böyle şeyler olmaz demeyin. Hele Türk ailesi kutsaldır sözüne hiç inanmayın! 

Kırk yılda bir ülkenin gündeminden uzaklaştım. Tam o sırada Aydın Engin’in ölüm haberi geldi. Bir an dondum. Ardından Aydın’ın sesini duydum. “Bu yazı sana çok yakışmış” dedi. Birlikte gülmeye başladık. Eh 20 yıldır aynı gazetede (Cumhuriyet) dirsek çürüttük. Gülmek bize çok yakışırdı. Hoşça kal Aydın...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları