Evin İlyasoğlu
Evin İlyasoğlu evini@boun.edu.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yetenek başka, deha başka

27 Kasım 2024 Çarşamba

Sevgili Suna Kan (1936-2023) ile bu söyleşiyi 1.11.2011’de yapmıştık. Boğaziçi Albert Long Hall’de Gürer Aykal yönetimindeki İstanbul Sinfonietta ile Vivaldi’nin Dört Mevsim’ini çalmadan önce. Suna Kan, o tarihten tam 50 yıl önce, piyanist Ferhunde Erkin ile 1961’de, yine Albert Long Hall’de bir konser vermiş. O günden beri ilk kez o akşam aynı sahnede çalacaktı. Konuşurken coşku dolu ses tonunun yıllar boyunca hiç değişmediğini fark ettim. 50 yıl önce aynı sahnede Ferhunde Erkin ile verdikleri konserin komik bir anısı vardı: “Galiba Muammer Sun’un hızlı tempoda bir eserini çalıyorduk. Çalarken piyanonun başından şap diye bir tokat sesi duyuyordum meğerse sayfa çeviren çocuk tempoya ayak uyduramadığından Ferhunde Hanım’dan ha bire tokat yiyormuş! Öylesine disiplinli bir hocaya sayfa çevirmek kolay değildi doğrusu.”

-Ya şimdi çalacağınız program?

Vivaldi’nin Mevsimleri’ni Gürer ile en az 60 kez çalmışızdır. Avrupa’nın birçok ülkesinde ve bütün Türkiye’de. Özellikle İtalya’da çok büyük övgü almıştık.  

-Ünlenmiş her solistin elinden tutup yol gösteren biri olmuştur. CSO’da keman sanatçısı olan babanız da kendini neredeyse size adamış. 

Son derece içe dönük bir çocuktum. Hiç konuşmazdım. Bir o kadar da sakardım. Sokakta oynarken mutlaka bir tarafımı yaralardım. Hep yara bere içindeydim. Babam küçük bir keman alıp oyalanayım diye elime vermişti. Sonra yeteneğim olduğunu gördü ve neredeyse hayatını bana adadı. Müzikayı Hümayun mezunu ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası üyesiydi. Benim haftada iki gün hocam Gerhardt’tan ders almamı sağladı. Her gün okuldan dönünce de akşama kadar bana keman çalıştırıyordu. 

-Sonra İdil Biret ile adınıza bir yasa çıktı ve devlet bursuyla 12 yaşınızda önce 6 ay Roma’ya, sonra Paris’e gittiniz. O kentlerde sizi en çok etkileyen ne olmuştu?

Bol bol konsere gidip ünlüleri canlı olarak dinleyebilmek. O konserlerden çok şey öğrendim.

-Yaşam boyu tek temel hocanız Gabriel Bouillon olmuş. Oysa birçok sanatçı değişik ekollerin, değişik ülkelerin ünlü hocalarından feyz almaya çalışır.

Ben her şeyi Bouillon’da bulmuştum. Çok değerli bir hocaydı.

-Sonra birçok yarışmaya girdiniz, dereceler aldınız. 

Evet, mezun olur olmaz 15 yaşımdan itibaren 20 yaşıma kadar. O süreç feci bir şeydi. 1954 Cenevre Yarışması’nda birincilik, 1955 Viotti Yarışması’nda birincilik, 1956 Münih Yarışması’nda ikincilik, 1957 M. Long-J.Thibaud Yarışması’nda “Paris Şehri Ödülü”nü aldım. Karşılığında para veriyorlardı, turneler ve konserler organize ediyorlardı. Emprezaryolarla tanışıyordum, onlardan yeni teklifler alıyordum. Bizim kuşakta benden başka bu kadar çok yarışmaya giren yoktu. Ayla Erduran Wieniawski yarışmasında ilk altıya girmeyi başarmıştı. İdil Biret hiç yarışmaya girmedi, doğrudan konserlere başladı. 

-Yurda dönünce belki de Anadolu’da en çok konser veren sanatçımız oldunuz. 1961’den itibaren Van, Hakkâri, Muş, kuzey, güney her yere gittiniz. 

Ancak bir kere gitmekle iş bitmiyor ki! Süreklilik gerek. Yerel yönetimlerin sanatçıları davet etmesi, televizyon kanallarında klasik müzik sunulması çok önemli.

-Bugünkü gençliği izliyor musunuz? Her şey sizin zamanınızdan çok farklı. 

Her türlü özgürlükleri ve olanakları var ama motivasyon yok, hırs yok. Konsere gitmiyorlar. Benim için sanatçıyı canlı dinlemek çok önemli bir eğitim olmuştu. Kötü konserden de öğrenilecek bir şey vardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Pekineller yeniden 13 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları