Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Hangi alanda iyiyiz (2)
Başlıktaki soruyu geçen hafta sormuş ve yanıtını aramaya başlamıştık. Devlet yönetiminin görevleri kapsamındaki hangi alanlarda iyi durumdayız? Ekonomi alanında mı? Adalet alanında mı? İç güvenlik, dış güvenlik, sosyal güvenlik alanında mı? Sanayide, istihdamda mı, çevrenin korumasında mı?
Bu soru, tüm ülkelerde de zaman zaman sorulan, yanıtı anketler yoluyla da aranan bir sorudur. Tabii, hiçbir devletin, görev alanı içindeki çalışmalarının hepsinin çok başarılı olduğunu, hiçbir sorunu bulunmadığını öne sürecek hali olamaz. Her birinin çalışmalarının bazı bölümlerinde çok iyi durumda olsalar da bazılarında güçlüklerle karşılaştığı ve o güçlükleri henüz aşamadığı haller vardır. Bunu, yöneticileri de açıklamaktan kaçınmazlar. O güçlükleri zaman içinde aşacaklarına, vatandaşlarını inandırmaya çalışırlar.
Bunu başaramazlarsa karşılarında onları, her an hesap vermeye davet etme yetkisine sahip olan bir meclisleri vardır.
Bizdeki parlamenter sistemde de durum öyleydi. “Sözlü sorusu”, “genel görüşmesi”, “Meclis soruşturması” ve -hepsinden önemlisi- “gensoru” mekanizmasıyla.
“Gensoru” denilince, şunu gene hatırlayalım: Meclis, oyçokluğuyla bir bakanı veya başbakan dahil hükümetin tümünü görevden uzaklaştırmak yetkisini kullanabiliyordu.
Ülkemizdeki durum malum, uzun bir zamandır hayli farklı. Şimdi, ortada devletimizin kurumlarının eksiklerini, yanlışlarını tespit etmek ve o eksiklerin giderilmesine, yanlışların düzeltilmesine sağlıklı bir şekilde katkıda bulunacak ve tüm sorunlarına çare bulacak mekanizmalar artık işlemiyor.
Oysa, o mekanizma, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen “sistem”in ortaya çıkmasından önce tüm gerekli unsurlarıyla birlikte vardı. Bir kısmı, anayasa ve/veya iç tüzük değişiklikleriyle birlikte yok oldu. Bir kısmı varlığını muhafaza ediyor ama fiilen işletilemiyor.
Böyle bir durumda da “Hangi alanda daha iyiyiz” sorusunu yanıtlamak daha güçleşiyor.
Sadece, geçtiğimiz pazartesi ve salı günkü gazetelere, televizyonlara yansıyan haberlerden birine bakalım:
İstanbul’da, Ekrem İmamoğlu’nun yönetimindeki büyükşehir belediye başkanlığı olmak üzere, muhalefet belediyelerince açılan kreşlere karşı girişilen hareketin haberlerine.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın kaleme aldığı bir resmi yazı yazılmış. Kim olursa olsun, bu kreşlerin kapatılması veya yenilerinin açılmasına imkân verilmeyeceği izlenimini veriyor.
Ve bu, tabii, hem o kreşlerden faydalanan ailelerin hem de onların ne kadar faydalı olduğunu gören vatandaşların tepkisine yol açıyor. Televizyon programlarında, sosyal medyada o tepkiler dile getiriliyor.
Çünkü herkes farkında, hele bu ekonomik sarsıntılar içinde ailesinin geçimine nasıl katkıda bulunabileceğini düşünmekten yorulmuş insanlarımız başta olmak üzere, o kreşlerin ne kadar yaşamsal önemi olduğunun.
***
Pazartesi günü akşam saatlerine kadar o tepkiler devam ediyor. Hükümet tarafından hiçbir haber yok. Daha sonraları ise önce bir söylenti yayılıyor, o haber yanlışmış, kreşler kapatılmayacakmış ama yenileri yapılamayacakmış diye.
Daha sonra da Milli Eğitim Bakanlığı’ndan yeni bir açıklama yapılıyor. Bakanlığın daha önceki resmi yazısının yanlış yorumlandığı öne sürülüyor. Bakanlık kreşlerin kapatılacağını söylememiş. Bundan sonra yapılacak kreşlerin durumuyla ilgili bir konuya değinmiş.
Yazıyla ne kastedildiği hâlâ anlaşılmış değil. Ama şu belli ki anlaşılması da kolay değil.
Onu da Hürriyet yazarı ve yöneticisi Ahmet Hakan dünkü yazısında belirtmiş. Şöyle diyor:
“Belediyeler ve kreş” tartışmasını doğuran resmi yazıyı okudum.
Bir kere değil, iki kere değil, üç kere değil, on kere okudum.
Yazının meramını tam olarak anlayamadım.
“Öyle mi demek istiyor, böyle mi demek istiyor” diye uğraşmaktan iflahım kesildi.
Yazının bir cümlesini okudum: “Kreşler kapatılıyor” sonucunu çıkardım. Başka bir cümlesini okudum: “Yok kapatılmıyor” sonucunu çıkardım.
Yazının cümleleri arasında dolaşırken:
“Uyarı yapıyorlar, kapatma yok” da dedim. “Bundan sonra açtırmayacaklar” da dedim.
***
Şimdi, bir ikilem karşısındayız: Bu sonuca memnun olmak mı gerekir, kreşlerin kapatılmasına teşebbüs edilmesi ihtimalini azalttığı için? Yoksa üzülmek mi gerekir, başka bir acı tabloyu ortaya koyduğu için?
Çünkü, o on defa da okunsa anlaşılmayan yazının sorumlusu olan kişi, ülkemizin milli eğitim bakanıdır. Yani çocuklarımızın eğitilmelerinin (Türkçe öğrenimi dahil) en iyi düzeyde olmasını sağlamakla görevli bakanlığın başındaki kişi.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kendisini canlı canlı dev yılana yutturdu!
- Cumhuriyet Savcısı açığa alındı!
- Erdoğan'dan RTÜK'e 'hızla tedbir' talimatı
- ORC'den çarpıcı 'Karadeniz' anketi
- Real Madrid Arda Güler için son noktayı koydu!
- Bahçeli'nin çağrısıyla ilk adım
- 'LBGT faaliyeti içinde olan bir derneğin...'
- Milli Savunma Bakanı'ndan 'teğmenler' açıklaması!
- Narin'in cesedini böyle saklamış!
- En sağlıklı sebze seçildi: Türkiye'de yetişiyor