Topraklarımızdaki sinsi savaş!

18 Ekim 2020 Pazar

Her yerde ormanlar cayır cayır yanıyor ve kim ne yapıyor, kimler yakıyor bilinmiyor. Diyelim ki PKK’li teröristler yakıyor, neden yakalanmıyorlar? Türk savunması, Türk istihbaratı bu kadar aciz mi? Ben bir yurttaş olarak bu soruyu sorma hakkına sahibim. Çünkü yakılan bu ülkenin ormanları, bu ülkenin bitki örtüsü, bu ülkenin tarım alanları, yaşam kaynağı. Demek ki tuhaf, sinsi bir savaşın içindeyiz, failler sürekli yakıyor ve biz elimiz kolumuz bağlı seyrediyoruz.

Tuhaf, sinsi bir savaşın içindeyiz dedim, yakılan yerlere, ormanlara bakınca ormanları yaktığı söylenen PKK’li teröristlerinin altın madeni sahipleriyle, rant peşinde koşan müteahhitlerle, otellerine otel katmak isteyen turizmcilerle işbirliği yaptığını görmek mümkün. Çünkü yakılan yerler ülkenin uzaydan çekilmiş fotoğraflarının gösterdiği gibi altın, gümüş ve çeşitli madenlerinin yoğun olduğu bölgeler. Yangınla yok edilen ormanların çoğunun en güzel deniz kıyılarında olduğunu görmek için de uzay haritalarına gerek yok.

Yangın söndürülmüş. İsimsiz kahramanlar, itfaiye emekçileri artık uyuyabilirler.

Bir ülkenin içişleri bakanı bu konuda neden tek bir söz söylemiyor, ülkede yanan evlerinden çığlıklar atarak koşan yurttaşların görüntülerini herkes görüyor, içişleri bakanı nedense görmüyor. Biz, bir savaşta mıyız? Çünkü savaşlarda evler yanar, çocuklar, kadınlar sersefil olurlar, binlerce hayvan ve bitki telef olur. 

Geçenlerde bir fotoğraf gördüm, günlerce sönmeyen ateşi söndürmeye çalışan itfaiye erleri, tıpkı doktorların zor bir ameliyattan sonra ameliyathanenin kana bulanmış tabanına uzanıp uyumaları gibi yangının kül ettiği toprağa uzanmış uyuyorlar. Ölüm derecesinde yorgunlar. Peki, nerede yangın söndürme uçakları, nerede böyle durumlarda yardıma çağrılan ordu? Nerede? Üstelik bu yangınlar rüzgârın olanca hızıyla estiği günlerde çıkarılıyor. Çok mu zor bu günleri tespit edip ormanları korumak için jandarma ve polisten yardım istemek. Gözetleme kuleleri yetmez. Her ağacı tek tek koruyacaksın, neymiş bu teröristler tıpkı savaşlarda olduğu gibi onların istihbarat teşkilatımızda casusları mı var? Ormanlar böyle kolayca yakılıyor. 

Sorduğum bu sorulara birilerinin yanıt vermesi gerekiyor. Çünkü ben yurttaşım ve bir barışseverim ve ülkemin bir savaş içinde olduğunu hissediyorum, hissetmek ne kelime görüyorum. Bir barışsever olduğum için bitkilerin, ağaçların dillerinden anlarım, yangınlarda özsularını yitirerek usul usul ölürler. Ölürken sessizce ağlarlar, çünkü artık kimseler onların bereketli yapraklarından faydalanmayacaktır. Kimseler onları toplayıp çocuklarına leziz yemekler yapmayacaktır. Kimseler artık kolu bacağı kırılan çocukların kırılan yerlerine soğan, sarmısak sarmayacaktır. Ve toprak usul usul ölecektir. 

Toprak öldüğünde ülke karanlık, sarı-siyah bir kara parçasına dönüşür ve kimseler artık sonbaharda sararıp yere düşmüş yaprakların üstünde yuvarlanamaz. Kar yağmaz olur. Çocuklar neşe çığlıkları atarak kaymayı unuturlar. Artık kartopu hayallerdeki bir düş olur, kimseler kardan adam yapamaz. En çok çocukların neşesi söner ve ülke artık yaşama nedenini yitirir. 

Şimdi gene bir soru: Diyelim ki ormanları teröristler yaktı, peki, yanan yerlere otel, siyanür havuzları ve görgüsüz siteler dizen kişileri, kurumları bulmak da mı zor? Binlerce çalışanı olan devlet neden bir envanter çıkarıp bu kişileri sorgulamaz? Bir ülkenin varlığını yok etmek için çalışanlara Türkçede düşman diyoruz. Ve düşmanlar her yerdeler: Hatay’da, Maraş’ta, Eskişehir’de, Ege’de, Karadeniz’de. Yanan yerler ve ardı sıra yapılanlar gün gibi ortada, üstelik teröristler de onlar için çalışıyor. Peki, onlara ne ad vermek gerekir? Ayrıca biz sıradan yurttaşlar vergi öderken onlara yangın sonrası her yerde maden işletmesi, otel ve site yapanlar vergiden muaf tutuluyorlar. Kimler, neden ve nasıl işbirlikçi?

Yangın insan eliyle gerçekleştirilen bir afettir ve önlenebilir. Yanan bir ormanda yüzlerce guguk kuşu ölür ve onların besin kaynağı olan çam kese böcekleri şiddetle çoğalır ve çam ormanlarını içten içe kemirip bir yılda kül ederler. Gene kuşlar ölünce keneler çoğalır, artık kimseler yalın ayak çimenlerde koşmanın keyfine varamaz. Ormanlar yanarken yaşam nedenimiz olan oksijen azalır ve toplu ölümlere neden olur. Evet, bir sinsi savaş içindeyiz ve ancak biz bu savaşı önleyebiliriz! Çünkü işbirlikçiler çok fazla.

Ben bir barışseverim çünkü mavi denizlerde yunuslarla yüzmesini severim. Denizin büyük dalgalarla sahile vurmasını, doğanın bu inanılmaz gücünü bize göstermesini severim. Uzun yol gemilerinin dalgalar arasında kahramanca yol almasını severim, bir de güneşin batışını sakin bir kıyıda yudum yudum içmeyi severim. 

Ben bir barışseverim çünkü mesaiden çıkmış işçilerin mutlu gülümsemelerini severim. Evine ekmek götüren bir babanın sevincini kırk metre uzaktan hissederim. Sevgilisiyle buluşacak bir tamirci çırağının heyecanını, saçına jöle sürmesini ve en yeni ayakkabılarını giyerken yüzünde beliren çapkın gülümsemeyi izlemeyi severim. Trikotaj işçisi kızların kıkırdayarak gizli gizli sevgililerinden söz etmesine bayılırım. 

Ben bir barışseverim, çünkü nehirlerin türküsünü severim, o nehirler ki savaşların görgü tanıklarıdırlar. Sularının günlerce kan akıttığını yürekleri sızlayarak görmüşlerdir. Bu nedenle nehirler kırmızıyı hiç sevmez. Onlar sularına atlayan çocukların neşe dolu seslerini severler. Bir de sessizliği, çünkü top sesleri, bomba sesleri onların sakin akışlarına bir ok gibi saplanır. O anda akmamak isterler, o anda yeryüzü tanrılarına dua etmek isterler, suları kan akmasın diye.

Ben bir barış severim çünkü evimi severim. Anılarımı severim. Evim bir bombayla yıkılsın istemem! Çünkü bombalar evleri yıkar ve anılarımız yok eder. İşte bu nedenden hep birlikte haykıralım: SAVAŞA HAYIR.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları