Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Satacak ne kaldı? (21.07.2019)

21 Temmuz 2019 Pazar

Gel de öfkelenme, sonunda bunu da yaptılar, ören yerlerinin, müzelerin gişelerini İsviçre kökenli SICPA adlı bir teknoloji şirketine verdiler. Ve müzelere giriş fiyatları tavan yaptı. Bu nasıl bir kötülük? Dünyanın her yerinde müzeler, ören yerleri sıkı güvenlik önlemleriyle devlet tarafından korunur, hele de gişeler. Bir zamanlar Cezayir’in başkenti Cezayir kentine gitmiştim. Bir festival nedeniyle, bir sabah festival konuklarını arabalara bindirip tarihi bir alana götürdüler. Alanda bizdeki Dikilitaş gibi bir anıt vardı. Sımsıkı güvenlik içinde anıtın çevresinde toplandığımızda, hararetli hararetli anıtı anlatan rehber benim küçümseyen bakışlarımı görmüş olmalı ki, vallahi farkında değildim, yanıma geldi ve hangi ülkeden geldiğimi sordu. Ben de “Türkiye’den” dedim, rehber “O zaman söylenecek sözüm yok” diyerek elimi sıktı “Çok şanslısınız” diyerek uzaklaştı. Bu davranışı o anda anlamamıştım, sonra çözdüm, ben öyle bir ülkeden geliyordum ki, tam 42 uygarlığın en güzel heykelleri, anıtları, lahitleri, ören yerleri benim ülkemdeydi. Rehberin beni kıskanmaması mümkün değildi.
Bu arada İran’da, Hindistan’da hatta Pakistan’da dolaşırken epey şaşırmıştım, özellikle de İran’da, İran bir İslam Cumhuriyeti idi ama en müstehcen minyatürlere bile dokunmamışlardı. Epey güldüğümüz bir geceyi anımsıyorum, film festivali davetlisiydik ve bizi çok lüks bir restorana götürmüşlerdi. Bizim kadınlı erkekli masamızın yanında silme erkek bir masa vardı, belediye başkanı ve yardımcıları oturuyordu, ben bir ara tuvalete kalktım ve o zaman gördüm, duvarda eşcinsel ilişki anlatan bir minyatür vardı, tam da silme erkek masasının arkasındaydı. Tuhaf bir görüntüydü, hemen masaya dönüp anlattım, ardından birer ikişer herkes tuvalete gitti. Rahmetli Onat Kutlar’la acayip gülmüştük. Ama hakkını vermek gerek, bu minyatürleri silmek, kazımak kimsenin aklına gelmemişti. Geçmiş her şey her yerde adeta kutsaldı.
En tuhaf şeylerden biri Peru’da başıma gelmişti. Ben bir heykel delisiyim ama Latin Amerika kültürleri öyle erkekti ki, girdiğim müzelerde, ören yerlerinde tek bir kadın heykeline rastlamamıştım, acayip inat ettim, sonunda bir Perulu zenginin oluşturduğu ve devlete bağışladığı “Peru Erotik Heykeller Müzesi”nde amacıma ulaştım. O gün kendi ülkemi daha çok sevdim. Çünkü hemen her müzesine gittiğim benim güzel yurdumda o kadar çok kadın heykeli vardı ki, o an kendimi ana Tanrıça gibi hissetmiştim.
Ülkemde özel müzeler kuranlarla benim aramda ayrı bir kan bağı vardır. Örneğin Gaziantep’de ne yazık ki, bakanlık yardım etmediği için şimdi kapandı mı bilmiyorum, özel bir müze vardır. Ben o avlulu Arap evinin odalarında dünyanın en güzel mücevherlerini gördüm. En güzel idollerini gördüm. Lütfen kapandı demeyin.
Şimdi ben bunları neden anlatıyorum, çünkü canım çok sıkılıyor, nasıl olur da müzelerin, ören yerlerinin güya gişesi yabancı bir şirkete verilebilir. Herkes bilir ki, dünyanın en önemli kaçakçılığı eski eser kaçakçılığıdır. Bunda da başı yıllarca sömürdükleri ülkeden binlerce değerli eski eseri müzelerine dolduran, uygar Avrupa çeker. Öyle tutkulu arkeologları ve valileri vardır ki, Mısır’ın, Türkiye’nin, Latin Amerika’nın, Yunanistan’ın en kıymetli eserleri Batılı müzelerin odalarını doldurur. En etkili İslam eserleri onlardadır. Son Irak savaşında Bağdat Müzesi, Amerika ve Avrupa ülkeleri tarafından adeta soyulmuştur. Bu arada galiba Konya’da bir Picasso bulunmuştu, nereden geldi, ah o güzelim Bağdat Müzesi’nden. Şimdi bütün bu gerçekler bilinirken, nasıl oluyor da gişe bir yabancı şirkete bırakılır, neymiş efendim ihaleyi onlar kazanmış. Kardeşim ören yerleri, müzeler için ihale olmaz. Oralar devletin ve Kültür Bakanlığı’nın elinde olmalıdır. Kim bilir kaç eser şimdi taklidi yapılarak müzelerimizden uçup gidecek. Uşak Müzesi’nde taklidi yapılarak çalınan kanatlı denizatı broşunu anımsayın. Neyse ki geri alındı. Elindekinin kıymetini bilmemek ancak bu kadar olur, hep sorarım “Vatan nasıl sevilir” diye. Hiç unutmuyorum Afyon’a bir gidişimde Frigya Vadisi’ni gezmek istemiştim, o zamanki üniversite rektörü hemen emrime bir araba verdi. Şoför gencecik bir Afyonlu delikanlıydı. Ben “Frigya Vadisi’ne gideceğiz” dediğim de “ben orayı ilk kez duydum, tarif eder misiniz” diye benden yardım istedi. 25 yaşlarında Afyon’da doğmuş, büyümüş bir delikanlıydı ve burnunun dibinde dünyanın sayılı vadilerinden Frigya Vadisi’ni bilmiyordu, üstelik Roma atlı arabalarının izlerinin açıkça göründüğü bir yolun tam üstündeydik... Şimdi oraya da parayla girilir. Öyle; çünkü bir şirket ana kapıyı ele geçirmiş, istediğini yapar, zaten Efes antik kentini gezmek şimdiden kişi başına 60 lira olmuş. Kısaca zaten az olan yerli gezgin sayısı daha da azalacak. Biz mirasyedi ailelere benziyoruz, bu aileler hiçbir iş yapmaz, paraları bitince evlerinden birini satıp gene keyiflerine bakarlar. Bu biziz! Ama satılacak bir yer de kalmadı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları