Sadece Carettaları Merak Etmek

03 Temmuz 2012 Salı
\n\n\n\n\n

Sevgili asistanım ve dostum Aytenin Antalyaya bağlı Kumluca ilçesinin Karaöz köyündeki evinde, grup halinde tatil yapıyoruz. Bu hepimizin uzun kış günlerinde hayalini kurduğumuz bir tatil, bu yöredeki sadece tekneyle ulaşılan koyların bir benzeri daha yok. Pek çok mavi tur yaptım, dünyanın hemen bütün denizlerinde yüzdüm, ama böyle büyüleyici koylar görmedim. Mavinin ve yeşilin her tonunun beni kuşattığı sularda uçup gitmedim. Doğanın sonsuz güzelliği karşısında hayata şükranlarımı sunduğum koylarda güneşi batırırken sesimin çirkinliğine hiç aldırış etmeden, tuhaf bir şey, hep aynı türkünün sözlerini avazım çıktığı kadar haykırıyorum... Köprüden geçti gelin / Saç bağın düştü gelin / Eğil bir yol öpeyim / Gençliğim geçti gelin. Bundan derin psikolojik tahliller çıkarılabilir, kolay gelsin.

\n

Koylardan geri kalan zamanda, özellikle de geceleri DVD izliyoruz, çünkü televizyonu bir türlü uyduya ayarlayamadık, belki de özellikle yapamıyoruz; böylece, herkesin her konuda uzman olduğu tartışma programları gündemimizin dışında. Gazetelere de şöyle bir bakılıyor. Tamam, düşürülen pilotlardan hâlâ haber yok; Amerika, uçağın Suriye karasularında düşürüldüğünü söylemiş ve benim hâlâ aklım, bulunan postallarda!

\n

İki ana meselemiz var, ne yemek yapacağız ve geçen yıl birlikte yüzdüğümüz carettalar nerede? Hemen internete giriliyor, bu yıl on beş gün erken gelmişiz, carettalar henüz çıkmamışlar, neyse yüreğimiz rahatlıyor. Yemek meselesine gelince; gruptaki herkes marifetlerini döktürmeye pek hevesli...

\n

Hey hadi bahse girelim, 2012 Avrupa şampiyonu hangi takım olacak; İspanya mı, İtalya mı? Benim için İspanya demek Barselona takımı demek, başkaldırı, insan hakları demek! Böyle erdemler hangi takımda var? Beşiktaş hariç. İtalyayı tutanlar da var, Almanlara karşı çok iyi oynamışlar...

\n

Göreceğiz. Gece süslenip püslenip yakınlardaki bir kahveye gidiyoruz. Kahvedeki kadın sayısı bir elin parmakları kadar az, anlaşılan Avrupa Kupası kadınların ilgisi dışında. Ve maç başlıyor. Daha ilk dakikalardan itibaren biz İspanyayı tutanlar, koltuklara yayılıyoruz; olay belli, İspanya maçı alacak. Ama sinir bozucu bir şey var, TRT televizyonunun maç anlatıcıları. Yahu susun biraz, hele biri var, olur olmaz lafa giriyor, hani neredeyse bir oyun kurucu, ukala ukala konuşuyor. Masadakiler beni zor tutuyor, bıraksalar gidip televizyonun sesini kısacağım. Bu muhteşem ukala kim? Bu nasıl boş bir özgüven?

\n

Neyse tam yeri geldi, beni deli eden, bir başka kötü şeyden söz etmek istiyorum, festivallerde ve ödül törenlerinde sunucu diye sahneye çıkanlar, öyle beceriksiz öyle boş bir özgüvenle dolular ki bazı durumlarda insanın sahneye atlayıp dövesi geliyor.

\n

Bu durum yıllardır değişmedi. Son Adana Film Festivalini anımsadım birden. Sunucu kadın, hayatında hiçbir film işine bulaşmamış, kısa filmi ödül alan gencecik bir kız heyecanla koşarak sahneye gelirken şöyle demişti: Evet evet işte benim gençliğim... Pardon.

\n

Neyse maça dönelim, doğrusu İspanyanın yeneceğini biliyordum, ama İtalyan kalesinin böyle yol geçen hanı olacağını düşünmemiştim. Sanki sahada yoktular, hele de o siyah derili kendini beğenmiş futbolcu sinirlerimi bozdu; koşmayı bile beceremeyeceksin, ama afra tafrandan geçilmeyecek.

\n

Sonuçta bahsi kazanmış olarak mutlu bir uykuya daldım. O da ne? Bu sabah ezanı olamaz, vakti değil, evet sela okunuyor. Köy ahalisinden birileri ölmüş, imam cenaze namazına bütün köyü davet ediyor. Tuhaf ve etkileyici bir çağrı, yeryüzü cennetinde ölümü anımsatan, yaşamın bize verilen en değerli armağan olduğunu bir kez daha iliklerimize kadar hissettiren bir çağrı.

\n

Bu muhteşem armağanı hak etmek için ben neler yaptım? Bu ülkede bu muhteşem armağanı bir gün bile düşünmeden yaşayan kaç kişi var?

\n

Yeryüzü, bu muhteşem armağan yanıbaşında dururken savaşlarda, soykırımlarda milyonlarca insanı yaşamını yitirdi. Ne uğruna? Hayda! Hani ben tatildeydim, hani carettalardan başka bir şey düşünmeyecektim; şimdi nereden çıktı bu?

\n

Ben en iyisi cennet koylarıma geri döneyim, yeşilin ve mavinin bütün tonlarına, belki olur ya, bir denizkızına rastlarım ve bana hiç kimselerin bilmediği bir masal anlatır... Cennetteyim, her şey olabilir.

\n

\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları