Önce hava sonra su gelir

07 Mayıs 2023 Pazar

Pencereden bakıyorum. Yan apartmanın kapıcısı temizlik yapıyor ama ne temizlik. Merdivenleri dört defa suladı, yetmedi sokağı sulamaya başladı. Ya sabır, kaç kez uyardım: Suyumuz az, idareli kullan. Hayır Nuh diyor peygamber demiyor. Hortumdan akan suya dalıp gitmişim.

Hay Allah birden sevdiğim Alman yönetmen Wim Wenders’in yıllar önce seyrettiğim “İşlerin Gidişi” filminden bazı sahnelerin hücumuna uğradım. Film bir bilimkurgu filmiydi. Dünya  savaşlardan ötürü büyük bir yıkıma uğramıştı. Ve sağ kalan bir grup, deliler gibi su arıyordu. Ve su yoktu. ürperdim. Tabii bununla kalmadı, arkasından hayal meyal hatırladığım başka bir filmin şok edici sahneleri aklıma düştü. Uçakları çöle düşen bir grup tiyatrocunun bir süre sonra susuzluktan adım adım delirdiklerine tanık olmuştum. Kendim de böyle bir deliliğin eşiğine gelmiştim. Küba’da arıtma suyu kullanılıyordu ve ben bu suyu içemiyordum, üçüncü gün asfaltın üstünde hayaller görmeye başladım, hemen buzu kırıp suyuma attılar ve beni içmeye zorladılar, usul usul kendime geldim.

Şimdi bunları neden anımsadım, neden anlatıyorum? Ne yazık ki dünyada hızla ilerleyen iklim değişikliği beni gerçekten korkutuyor. Özellikle iklim değişikliğine karşı hiçbir önlemin alınmadığı bu güzel ülkemiz usul usul ölüyor. Bilimadamlarını en çok korkutan şey kuraklık. Dünyanın pek çok ülkesi özellikle kuraklığa yani susuzluğa çareler üretmeye başlamış. Biz de tık yok!

Sakın ola ki kendimizi su zengini sanmayalım. Tam tersi su fakiriyiz. Çünkü Karadeniz’de sınır tanımadan yapılan HES’ler nedeniyle bir zamanlar coşkun akan dereler kurudu. Plansız sulama nedeniyle yeraltı sularımız artık yok. Evet yok, Adana’da bir çiftçi dostum ağlayarak anlattı: Çukurova’da, bir zamanların çıplak bir dal diksen büyüyüp ağaç olan o verimli ovada, artık çok zor şartlarda sulama yapılıyor; üç gün su var, dört gün su yok. Çukurova’yı pamuğu dışarıdan ithal ederek bir kez öldürmüşlerdi şimdi ikinci kez ölüyor. Nasıl mı? Çok değil dört yıl önce bu verimli topraklarda üç kez ürün kaldırılıyordu: Önce buğday sonra mısır sonra canınız ne isterse ama artık sadece buğday ekimine izin var, mısır ve sonrası ekilemiyor çünkü su yok!

Belki fotoğraflarını gördünüz Türkiye’nin buğday ambarı Konya Ovası’nda sık sık toprak çökmeleri oluyor. Bu çökmelere obruk diyorlar, Konya Ovası’ndaki obrukların sayısı 300’e ulaşmış. Obruk büyük ölçekte yeraltı sularının çekilmesi ve toprağın çökmesi olarak tanımlanıyor. Yani artık su yok.

Büyük kentlerde ve yazın hücum edilen sahil ilçelerinde suyun yetmediğini ve birçok sahil ilçesinde tankerlerle su taşındığına tanık oldum. Hepimiz biliriz taşıma suyla değirmen dönmez.

Bir yandan da göllerimiz usul usul ölüyor. Van Gölü’nde bile sular çekilmeye başladı. Bir kilometre boyunca sadece balçık! Sevgili Nasreddin Hocamızın yoğurt mayaladığı Akşehir Gölü de yok artık. Öldü.

Sevgili dostlarım su yoksa hayat yoktur. Binbir çeşit içme suyu tezgâhları dolduruyor. Bunlar hangi kaynağı kullanıyorlar, bu kaynak nasıl tespit edilmiş, ne kadar daha bu kaynaklar bize su verecek? Bu konuyla ilgili kim nasıl bir çalışma yapıyor, ben bilmiyorum. Ama iklim değişikliği bu kaynakları da kurutacak, çünkü yağmur yağmıyor, yağdığında da sel oluyor ve toprak onu ememiyor.

Örneğin İstanbul’da şiddetli yağmurlar yağıyor, peki o yağmur sularını emecek, yeraltına götürecek toprak nerede, yağmurun yağmasını sağlayacak ormanlar nerede? Şimdi benim yazdıklarımı okurken şöyle diyebilirsiniz, “Aman bizim depomuz var” o depoda dolmayacak! Ayrıca kuraklık zaten çok yükselen gıda fiyatlarını daha da yukarı çekecek, geçenlerde alışveriş yaptığım marketin sahibi şöyle dedi: “Bir kararnameyle tam bakliyat satılma zamanı ithal edilen bakliyatta ithal vergisini kaldırdılar. Ülkenin çiftçisi bir darbe daha yedi.”

Adıyaman’da 10 tütün işçisi yasağa karşı çıktıkları için hâlâ içeride.

İşin bir de hastalık boyutu var. Su yoksa hastalık vardır. Depremi çok çabuk unuttuk. Orada içme suyu kanalizasyon sularıyla kirlendi. Yaz geliyor, pek çok hastalık kapıda ve aşımız yok.

Buradan özellikle kendi kendilerine boğuşan muhalefete sesleniyorum. Bu gerçeği açıklayın! Ve ne tür çareler üretebileceğimizi konuşalım.! Yetti artık Allah’tan gelen emirler!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları