Müjdat Gezen

Süalp Tansan

18 Kasım 2024 Pazartesi

Kandemir (Konduk) canımdır. Yaşayan en iyi dostumdur. Akciğer ameliyatı oldu. Çok şey paylaştığım, ekmek paylaştığım Kando’nun hastalığı beni yıktı. Ameliyat iyi geçti ama bizimkinin moral bozukluğu geçmedi. Sonunda Mustafa Alabora’nın evlatçığı Alper Saldıran bize, ameliyat sonrası tedavi için bir onkolog önerdi. Süalp Tansan. Bir gece geç vakit telefon ettim ve asistanı ertesi güne randevu verdi. Araya sıkıştırdılar bizi. Gittik. Leyla, Kando, ben. Süalp Bey tetkiklere baktı. Ameliyatı yapan meslektaşına telefon etti. Ve sonunda beni ağlatan sözü söyledi. “Sizin bir şeyiniz kalmamış, şekerinize, kalbinize dikkatli davranın yeter.” Kandemir benden habersiz Süalp Bey’e borcumuzu sordu. “Bugüne kadar beni güldürdüklerinize sayın. Borcunuz yok” dedi doktor. Küçük yaşta annesi, babası onu “Devekuşu Kabare”ye götürürmüş. Kandemir’in çok oyununu izlemiş. İyi haber hepimize iyi geldi. Amerika uçağında, havada Perran’a (Kutman) verdim müjdeyi. Mustafa’ya, Sumru’ya yeğeni (harika oyuncu) Kayra’ya verdim. Yardımcım Erkan evine bıraktı onu. Süalp Bey’e bir teşekkür telefonu açtım. Amerika’daki kürsüsünü bırakıp buraya gelen bu doktora hayran kaldım. “Ülkeme hizmet etmek istiyorum” diyerek ABD’yi bırakan bu insana, toplum olarak teşekkür etmeliyiz. Sağ ol Süalp Hoca. İyi ki buradasın. 

CEZA

Yaşayan varlıklar arasında en bahtsızlarından biri insandır. Çünkü öleceğini bilir. Tabiattaki canlılar, ağaçlar, çiçekler, otlar, hayvanlar bunu bilmezler. Sadece insanoğluna verilmiş bir cezadır bu. Doğdun, yaşayacaksın ve bir gün öleceksin. Mesela bir kedinin böyle bir sıkıntısı yoktur. Bir karanfilin de. İnsanın vardır. Belki biz salt bu nedenle üretiyoruz. Nasıl olsa bir gün öleceğiz düşüncesi bizi bir şeyler üretmeye iteliyor olabilir. En önemlisi de karnımızı doyurmak için olabilir. Hayvanların böyle bir derdi pek olmaz. Birileri onları nasıl olsa doyurur. Yaban hayatında ise doğanın işleyişi doğrultusunda onlar karınlarını doyuracak şeyleri avlarlar. İnsanoğlunun öleceğini bilmesi iyi mi, kötü mü? Size bir soru açtım. Düşünün. 

SABİLE

Cumhurbaşkanı ortağına demiş ki: “Bana bir kere de hayır de de iki kişi olduğumuzu anlayayım.” Bu aslında Sokrates’in birine söylediği sözdür. O biri denen kişinin Sokrates’ten çıkarı varmış ve ne dese evet efendim diyormuş. Sokrates sinirlenmiş ve adama bu sözü söylemiş. Ama tabii Sokrates. Söyler. Bizimki söylemez. İkisi arasındaki ilişki çok açık ve net. Tek başına AKP iktidar olamaz. MHP ise zaten yok gibi bir şey. O nedenle birbirlerine çok ihtiyaçları var. Altında başka şeyler aramaya gerek yok bence. Aralarındaki koalisyon seçime kadar dağılamaz. Dağılırsa erken seçim olur. Erken seçim olursa ikisi de gider. Bunu bizden daha iyi biliyorlar. İkisi de eski politikacı. Ayrılmazlar. Anılarındaki şarkı belli: Yollar ayrılsa bile, yıllar ayrılsa bile biz ayrılamayız, biz ayrılamayız. Anlayacağınız durum: “Sabile.” 

KAKAFONİ

“Benimle dans etmek istiyorsan ayağıma basmayacaksın.” Ne uğraşıyorsun mizahla, mizahçılarla kardeşim. Senin çapın belli. Nerede duracağını bilsen sorun yok. Burada önemli olan sen veya ben değiliz. Bu ülkenin içine sokulduğu durum. Çapsız politikacılar işte. Bir orkestra düşün. Senfoni orkestrası. Şef Zubin Mehta. Hintli. Piyanoda genç bir Çinli kız sanatçı var. Obualarda bir İngiliz, bir Hollandalı çalıyor, iki Japon sanatçı flütte. Birinci keman bir İtalyan. Çoğalt çoğaltabildiğin kadar. Sonunda nasıl güzel bir armoni çıkıyor ortaya inanamazsınız. Sanatın birleştiriciliği işte burada başlıyor. Şimdi aynı orkestranın sandalyelerine her ülkeden politikacılar oturtalım. Hatta sandalyeler sahnede olmasın da işin tadı bozulmasın. Salonda olsun oturacakları yerler. Ne tatsız ne kaotik bir durum çıkar ortaya, siz düşünün. Her kafadan çıkarcı bir ses. Kakofoni. Tatsız tuzsuz bir şey. Sanat öyle işe bakmaz. Kimin Rus, kimin Amerikalı olduğu hiç ilgilendirmez. Orkestra güzel ses çıkartıyor mu ona bakar. Ahenk daima uyumludur sanatta. Orkestra böyle bir şeydir. Tutkaldır. Sevgi ile birleştirir insanları ve o nedenle kurtarıcıdır. 

GÜLE GÜLE…

Kin ve nefretle ayakta durabilen bir iktidar düşünün. Bütün işi gücü düşman yaratarak onunla hesaplaşıp kamuoyunun başka şeyler düşünmesinin önünü almak. Bu yapılıyor. Nefret, kin, düşmanlık, inananlar, inanmayanlar, insanları ikiye bölmeler, mezhepler, inançlar durmadan yargılanıyor. Bizi bu hale getiren sistem bir gün can çekişirken çok acı duyacak. Siyasette koltuk hırsı nasıl bir şeydir ki adamın gözünü karartır, hiçbir şeyi görmez olurlar? Ne fena. Çok kötü günler geçiriyoruz ama kara görünüyor artık. Kötü günlerin bitiminde daima güzel günler gelmiştir. 

“Rüşvetle kandırmaktan” kastımız fotoğraftadır. “Allah ile kandırmaktan kastımız” fotoğraftadır. Yalanla kandırmaya gelince gazetemiz ilave çıkarmayı düşünüyor. 

Atatürk diyor ki: “Din lüzumlu bir bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur.”

Canım arkadaşım Muazzez İlmiye Çığ’ı kaybettim. Üzüntüm sonsuzdur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk mavisi 16 Aralık 2024
Elif 9 Aralık 2024
Hastaneler 2 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları