Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Mafya pornosu ve bizim tırsık hallerimiz

23 Mayıs 2021 Pazar

Bazı okurlarım porno kelimesinden hoşlanmıyor ama yaşadığız günleri, bu sözcükten başka doğru dürüst anlatacak başka bir sözcük yok. Porno, bir çirkin halin en ucu demek. Günlerdir izlediğimiz Sedat Peker videoları, bu videolara bakan düzeyinde verilen yanıtları başka nasıl ifade edebilirsiniz? Bakan, bir mafya liderine alenen açık ve seçik sesleniyor: “Karısının iç çamaşırına sığınanlar!” Bunu pornodan başka hangi sözcük anlatabilir.

Peker, her videosunda bakan Süleyman Soylu’ya “Süslü Sülo” diyor. Süslü, argoda kadınlar için kullanılan çok aşağılayıcı bir sözcük. Kısaca dostlarım bana porno dediğim için kızmayın ve anımsayın, Gezi olayları sırasında Kabataş’ta kırk tane deri pantolonlu, üstleri çıplak erkek, başı örtülü bir kadına saldırmıştı. Bize böyle söylediler ve pek çok gazeteci de “Evet, ben de bu olayı gördüm!” dedi, şimdi gel de Peker’e hak verme, “namusları aldıkları maaş kadar olan gazeteciler.”

Evet, mafya pornosunu iştahla izliyoruz ama öte yandan özellikle Marmara Denizi ölüyor. Sevdiğim İspanyol şair Lorca bir dizesinde şöyle der: “Deniz bile ölür.” Evet, Marmara Denizi ölüyor ve bu ölümü hepimiz izliyoruz. Ne var mıdır, yok mudur bilemediğim Çevre Bakanı’ndan ne de hepimizi turizm çalışanlarına taktırdığı maske aracılığıyla aşağılayan Turizm Bakanı’ndan tek bir ses var. Oteller kralı Turizm Bakanı’nı buradan uyarıyorum, arkadaşlarım bana Ege’de de ilerleyen deniz salyası fotoğraflarını gönderdi. Tayyip Erdoğan gibi seslenmek istiyorum: “Ey Turizm Bakanı! Deniz salyası senin otellerini es geçmez, millete maske taktıracağına şu salyayı nasıl yok ederiz ona bir çalış!” Benden söylemesi, epey zarar edebilirsiniz.

Peki, bu deniz salyası nedir? Biraz araştırdım, efendim denizlerde gözle görülmeyen organizmalar yaşıyor ve bunlar kullandığımız oksijenin önemli bir kısmını oluşturuyor. Dev balinalar da bunlarla besleniyor. Yani gözle görmesek bile balinaları doyuracak kadar çoklar. Ancak bu organizmalar, deniz kirlendiğinde yığınlar halinde çoğalıp ölmeye başlıyor. Ölürken de azot ve fosfor üretiyorlar. Ve deniz usul usul ölmeye başlıyor. Midyeleri kuşatıyorlar. Balıkların oksijensiz kalıp ölmelerine neden oluyorlar. Şimdi gelelim Mudanya sahilini, adaların silme çevresini, Bostancı sahilini bir bataklık haline getiren deniz salyaları neden çoğaldı ve bu mikroorganizmalar neden ölüyor? Ne yazık ki bu sorun uluslararası. Tuna Nehri kıyısında var olan ülkeler, tüm sanayi atıklarını Tuna’ya boşaltıyorlar, oradan Marmara’ya geliyor, biz de İzmit, Bursa, İstanbul sanayi bölgesinin tüm atıklarını Marmara’ya boşaltıyoruz. Eh her oluşumun bir kapasitesi vardır. Artık bu kapasite doldu ve Marmara Denizi ölüyor. Zaten Karadeniz’in ölümünü yaşamıştık. Şimdi sıra Marmara’da.

Biz mafya pornosuyla oyalanırken denizler ölüyor. Ekoloji derneklerinin, Marmara’da yazlığı olanların, balıkçıların, midyecilerin sokaklara dökülmesi gerekirken, ortalık suspus. Zaten devlet var mı, yok mu o da belli değil. Tam bunları yazarken Ataol Behramoğlu’nun bir şiir başlığı aklıma düştü. “Ne çok hain”. Evet, ne çok hain.

Sırası gelmişken biraz da İtalya’daki Temiz Eller Operasyonu’ndan söz etmek istiyorum. Doksanlı yıllarda İtalya’da da mafya tıpkı bizdeki gibi devleti, iktidarı, muhalefeti ele geçirmiş. Sokak ortası cinayetler alıp başını gitmiş, çöp toplama işinin bile hangi mafya örgütüne verileceğine, mafyalar karar veriyor. İşi araştıran gazeteciler güpegündüz öldürülüyor. Artık kim karar veriyorsa, belki de İtalyan derin devleti, -bizde o da yok- çok gizli bir operasyon yapmayı planlıyor: Temiz Eller Operasyonu. Çok gizli çalışan ve çok sıkı korunan bir küçük grup kuruluyor, içlerinde güvenilir savcılar var. Özellikle bu savcılardan biri Di Pietro basit bir nafaka davasından yola çıkarak inanılmaz bir suç örgütünün kodlarını çözüyor. Bu davada ele geçirilen bir bilgisayarda rüşvet verilen ünlü siyasetçiler, hâkimler, savcılar, işadamları, tam 7 bin kişinin adları var. Tutuklamalar başlıyor, hükümet çalışamaz hale geliyor, belediye meclislerinin çalışmasına son veriliyor. Siyasetçilerin, işadamlarının bir kısmı intihar ediyor. Savcılar sürüyle tutuklama yaparken bir savcı, havaalanında çantası değiştirilerek ve değiştirilen çanta patlatılarak öldürülüyor, bir diğer savcı, saklandığı gizli yerin kapısından çıkarken kurşunlanıyor. Halkın artık canına tak demiş, çocukları, gençleri mafyanın eline geçmesin diye evlerde saklamaya başlamışlar. Ve dürüstlüğüyle halkın sevgilisi olan, savcı Antonio Di Pietro inanılmaz tutuklamalar yapıyor ve öyle sıkı korunuyor ki bir yıl boyunca karısını da çocuğunu da görmeden çalışıyor. Bir yılın sonunda savcı, karısı ve çocuğu kurşun geçirmez bir arabayla gene gizli bir yere götürülürken, arabanın geçtiği köprü bombalanıyor. Savcı, karısı ve çocukları ölüyor. Bunun üstüne İtalyan halkı “Yeter artık!” diyerek sokağa çıkıyor. Beş milyon İtalyan, sokakta mafyayı lanetliyor. Evet, mafyanın kökü kurutulmuyor ama epey mafya patronunun hayatı mapushanede son buluyor. Olayları başlatan savcı Di Pietro daha sonra İtalya’da milli kahraman ilan ediliyor.

Şimdi bunu niye anlattım, muhalefet partilerinin, savcıların elinde çok haklı bir nedenle insanları sokağa çağırmak, soruşturma açmak için fırsat var. Ama ortada ne muhalefet ne sivil toplum kuruluşları ne de savcılar var. İşte o nedenden yazımın başına “Bizim tırsık hallerimiz” sözlerini ekledim. Haksız mıyım?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları