Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kıyamet neden kopmuyor?

29 Ağustos 2021 Pazar

Elektrik faturamı görünce resmen delirdim, sokağa çıkıp mahalleli esnafına ve komşularıma faturalarını sormaya başladım. Meğer benimki devede kulakmış. Vay canına elektrik ve dağıtım ücreti (ne demekse) sürekli zamlanıyormuş. Kısaca elektrik şirketi sahiplerinin iç çamaşırlarının parasını bile biz ödüyormuşuz. “Örgütlenip para ödemeyelim” diye bir şeyler geveliyorum, herkes bana “Sen nerede yaşıyorsun?” diyor, “İkinci ayı da ödemezsen bir hafta içinde elektriğini kesiyorlar.” Kös kös evime dönüyorum ve üç yıl önce epey çalışıp hazırladığım bir yazının gene zamanı diyorum. Çünkü kıyamet kopmuyor! 

Pek çok kişi gibi benim de aklımdaki bir soru: “Toplu iğneden ipliğe kadar her şey yüzde 50 zamlanırken neden beklenen kıyamet kopmuyor?” Kaç zamandır bu sorunun yanıtını bulmaya çalışıyorum. Bir lise öğrencisi gibi ve bulduklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum: 

1 - Bu 20 yıl içinde Türk halkı diğer sağ iktidarlar döneminde hiç görmedikleri kadar sosyal yardım almaya başladı. Hemen makarna kömür demeyin, ısrarla söylediğim bir bilgi var, bu ülkenin engellileri ancak son nüfus sayımında Türk vatandaşı sayıldı. Rakam dehşet verici 12 milyon, öte yandan coğrafi şartlar, savaş ve akraba evlilikleri nedeniyle sayıları daha çok olması gerekirken Güneydoğu ve Doğulu aileler sayımcılara engellilerinin sayısını söylememişler bile çünkü onlar şimdiye kadar insandan sayılmamış. AKP hükümeti kimden akıl alıyorsa alıyor, engellilere ve onlara bakanlara maaş bağladı. 800 lira büyük kentlerde oturanlar için hiçbir şey ifade etmeyebilir ama küçük kentler, kasabalar için büyük paradır. Sadece engelli değil ona bakan kişi de maaş alıyor. Bu 12x2= 24 milyon eder. Tayyip Erdoğan, “Ben 22 milyon insana dokunuyorum” derken bunu söylemek istiyor.

2 - Özel hastanelere hepimiz gidemeyiz. Külliyetli bir özel sigorta parası ödemek pek çoğumuz için imkânsızdır. Ancak istenildiği kadar lüks otel koşullarında olmasa da eğitim ve devlet hastaneleri gerçekten bir zamanlarının hastanelerine göre son derece iyi işliyor. Eniştem şair Refik Durbaş’ın hastalığı sırasında pek çok halk hastanesi görme imkânına sahip oldum. Gerçekten insanlar tedavi ediliyor, ameliyatlar yapılıyor ve çok şefkatli doktorlar, sağlık çalışanları var. Öte yandan doğrusunu söylemek gerekirse hastaların ilaçlara ulaşımı bence İngiltere’den bile iyi. Şaşkınlık içindeyim, hastalar yedi sekiz ilaç alıp, 20 lira ödeyip gidiyor. Ben de alıyorum. 

3 - Bir zamanlar taşı toprağı altındır diyerek büyük kentlere göçen ve hemen bir toprak parçası çevirip, gecekondu kuran (gençliğimde onlar için az dayak yememiştim) aileler, imar afları sonucu tapu aldılar ve daha sonra kentsel (rantsal) dönüşüm sayesinde Boğaz manzaralı, en az yedi sekiz apartman katları oldu. Rezidansı olanlar bile var. 

4 - Ülkemiz sadece sermaye sahipleri için değil, bilumum esnaf, sanatkâr, hizmetli için de bir vergi cennetidir. İktidar, sermaye sahiplerinin vergilerini affederken diğerlerinin vergilerini de vergi affı bahanesiyle resmen siler. Şimdi vergi vermeyen bir milletin, rüşvetçi devlet ve belediye çalışanına hesap sormasını bekler misiniz? Kendi seçtiği milletvekilinden bile hesap soramaz, tencere dibin kara benimki senden kara misali. Ülkemizin gümrükleri ise tam bir alavere dalavere sistemi içindedir. Hasta koyunların bile geçmesine göz yumulur. Yani parayı veren düdüğü çalar. 

5 - Eğitim sistemi hallaç pamuğu gibi atıldığından aileler, çocuklarını özel okullara vermek için var güçleriyle çalışır, özel okullar ise tam bir para tuzağıdır. Üç yaşındaki anaokulu öğrencisine doğru dürüst Türkçe bilmeden yabancı dil öğretmekle övünürler, tabii bu durumda anne baba bir köle gibi çalışmaya mahkûmdur. Sesini çıkaramaz ayrıca dedeler, anneanneler her zaman yardıma koşar. 

6 - Türk ailelerinde çocuk çok değerli olduğundan prens ya da prensesler çok pahalı özel üniversiteleri bitirdikten sonra bir türlü iş beğenmezler. Olsun, onlar prens ya da prensesler ya aile koskoca delikanlıya, bir türlü evlenemeyen kız çocuğuna sesini çıkarmadan bakar. Hatta borca harca gidip iPhone 8 bile alırlar, çocuk arkadaşları arasında mahcup olmasın. 

7 - Duydum ki 80 milyonluk ülkede dünyayı dolaşmak amacıyla pasaport alanların sayısı bir milyonu zor buluyormuş. Bu durumda dünyanın neresinde ne var, bilmek pek mümkün olmaz. Ayrıca kendi ülkesini bile gezenlerin sayısı pek fazla değilmiş. Müzeleri, ören yerlerini merak edenlerin sayısı da kitap okuyanlar kadar azmış. Yani yüzde 1, eh böyle olunca, Suruç Ovası satılmış, Karadeniz yaylaları satılmış kime ne? Arabası altında mı, çoluk çocuk bir AVM’de sekiz saat geçirebiliyor mu? Ne yazık ki ülkemizin büyük çoğunluğu için bu yeterli. 

8 - Pek çok büyük kentte oturan insanların o kentin varsa parklarına, deniz kıyısına ahir ömründe bir kez bile gitmediğini çalıştığım bir proje nedeniyle öğrenmiştim. Koskoca kentlerde kendi kasaba ve köy hayatlarını yaşıyorlar. Sadece artık evlerinde buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi var. Bir de kapıda duran bir araba. Çok mutlular. 

9 - Devam edelim niye kıyamet kopmuyor, öncelikle Doğu Karadeniz halkı on beş liraya arabayla Batum gümrüğünü geçip Batum’a gidiyor. Orada içki, benzin çok ucuz, depoyu dolduruyor, bir haftalık içkisini ve sigarasını alıp ülkeye dönüyor, Güneydoğu ve Doğu’da kaçak benzin almayanı döverler, Trakya’da ise hedef Bulgaristan, her şey ucuz. 

10 - Ayrıca ülkemiz bir para aklama cenneti, uyuşturucu trafiğinin tam ortasında. Böyle bir söz vardır: Bir ülkede illegal para ve uyuşturucu ticareti yapılıyorsa o ülke öyle ya da böyle ayakta kalır.

Bu çalışma sonunda kıyamet kopmasını önleyen o kadar çok neden buldum ki oturup ağlayasım geldi. Yani olay sadece makarna kömür değil. Dünyaya yaklaşan bir meteor da yok!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları