Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İstanbul Kokuyor!
Vallahi de billahi de doğru, İstanbul bok kokuyor. Hâlâ burnunuz almadı mı, hayret o zaman, örneğin Bağdat Caddesi’ne bir çıkın. Merak etmeyin kılavuzunuz karga değil, iyi bir iz sürücü... Tüm cadde boyu kokuyor ama sizlere kokunun yoğunlaştığı bölgeleri tek tek açıklayacağım. Böylece aramak zahmetinde kalmayacaksınız.
\nKokunun artık dayanılmaz boyutlara ulaştığı iki yerden biri, bu bölgede oturanların buluşma mekânı Marks&Spencer önündeki ışıklar. İkincisi, nasıl ne zaman gurme olduklarını bir türlü anlamadığım sayın gurmelerimiz tarafından en iyi büfe seçilen Barış Büfe’nin orası.
\nBu gariban Türkiyeli yazarınız, geçenlerde oraya çok sevdiği ve en iyisini bu büfenin yaptığı sosisli sandviç yemek için oturdu. Vay vay vay! İşte modern Türkiye, döner kokusuna bok kokusu eşlik ediyor. Sandviçimi yerken, “Helal olsun!” diyorum, “Türkiye’nin en şatafatlı butiklerinin, en pahalı yemek yerlerinin bulunduğu ve insanların özellikle de cumartesi günleri sırf hava atmak için, üstü açık arabalarla piyasa yapıp, on dakikalık yere bir kırk beş dakikada vardıkları ünlü caddeye bok kokusu pek yakışmış.”
\nHadi yürümeye devam edelim, yolumuz bu kez pahalı yatların durduğu Kalamış Marina olsun. Bir yerden gene aynı koku geliyor ama bu kez yönünü kestiremiyorum. Yanımdakilere, “Yahu başka bir yerde yemek yiyelim” diyorum, dostlarım ısrarlı, ünlü bir restorana giriyoruz. Güya deniz kıyısında ama teknelerden deniz görünmüyor ve kim yapmışsa, dekor bir taşra otelinin yemek salonuna tıpatıp benziyor ve ekmekler kızartılmadan geliyor, su ılık, bugünlerde pek bir küçümsediğimiz Yunanistan’ın en kıytırık lokantalarında bile servis tabakları ısıtılmış gelirken buradakiler buz gibi soğuk.
\nNeyse çocuklar için bir oyun odası yapmışlar beyaz Türkler rahat yemek yesin, diye... Pek bir memnun oldum... Bok kokusunun zaman zaman eşlik ettiği yemeğe kaç para verildi bilmiyorum, eksik olmasın dostlarım, “Bu kız yeni hastaneden çıktı, dünyanın parasını ödedi, bir de biz sıkmayalım” diye düşünmüş olmalılar ki, beni hesap dışı tutuyorlar.
\nDurun yemek sonrasını mutlaka anlatmalıyım, uzun zamandır ben buralara çıkmıyordum ya, uzaylı gibi oldum. Restorandan çıktık, koku fazlalaştı ve birden kendimizi otopark gibi bir yerde bulduk. Hikâyenin bir öncesi var, benim sevgili kankam, küçük arabaları sevmesine rağmen, bir iş kadını olduğu için, prestij arabalarından almak zorunda, bugünlerde arabasını değiştirdi, bir BMW 2012 aldı. Bunu bir yere kaydedin, evet devam edelim, o otopark gibi yerde, ne görelim, neredeyse otuz tane kankamın arabasından yan yana duruyor. Ben dalgaya başladım tabii: “BMW 2012’lerde damping var! Almayanı dövüyorlar!”
\nSonrası, merak ettik oradaki bekçi kulübesine gidip sorduk, meğerse orası bir kiralık araba parkıymış. “Vay! Bu ülkedeki para, ne paraymış kardeşim, ye ye bitmiyor.”
\nBu durum üstüne kankam rahatladı ve yol üstünde bir bara girip, kapıya yakın oturduk. Koku devam ediyor, benim uzaylı durumum da... Hop, kapıya bir araba geliyor, BMW 2012 valeye veriliyor, hop birileri dışarı çıkıyor vale arabayı getiriyor; BMW 2012. Sonuç kankam arabasını değiştirmekten söz etmeye başlıyor. Anlaşılan BMW 2012 ayağa düşmüş... Dedim ya, bu ülke, en güzel kenti bok koksa da, çok paralı.
\nÇevreye bakınınca, bu kez gerçekten bir uzay istasyonuna geldiğimi düşünüyorum. Çünkü bütün kadınlar ve erkekler klonlanmış gibi. Kadınların hepsi sarı saçlı, kaşlarının tam ortasına enjekte ettirdikleri yılan zehirinden ötürü, kaşlar kalkık ve göz çevresi hareketsiz... Her şeye hayretle bakar gibiler, dudaklar ise Angelia Jolie... Ayaklarında mutlaka kırmızı tabanlı, topuk ölçüsü en az otuz santim ayakkabılar ve kucaklarında birer fino, elbiseli, parlak tasmalı..
\nErkekler ise sürekli arabalarının çat çutlu anahtarıyla oynuyorlar, bir kısmının Kıvanç Tatlıtuğ’a özenip, vücut çalıştıkları belli, kollar kaç yaşında olurlarsa olsun silme dövmeli, bazılarında özellikle orta yaşlardakilerde saçlar uzun, arkadan atkuyruklu böylece kellik saklanıyor. Bir de hiçbir profile uymayan erkekler var, şişman mı şişman, bunların belli ki cebinde çok para var, vücut yapmaya gerek görmemişler…
\nVay Allah nerelere daldık, oysa bok kokusunu izleyecektik. Kozyatağı’nda yeni açılmış ve oldukça ünlü bir AVM. Giriş katında pastalarıyla ünlü çok şık bir pastanede oturuyoruz. Fakat o da ne, dehşet bir bok kokusu, birlikte olduklarımdan biri “Bu ne?” diye hayretle soruyor... Garsonlar, “Sokaktan geliyor bizim bir kabahatimiz yok” diyorlar.
\nBok kokusu içinde dondurmamızı yiyoruz. Masadakilerden biri, “Yakında bütün bir kent kokacak” diyor, “şu sitelere bakın ve alttaki boruları düşünün. Depremden önce bok tufanı olacak. Bana güvenin!”...
\n\n\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması