Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Işıl paralel evrenlerde
Sevgili okurlarım, dünyadaki tüm canlıların hakkı olan tatilden yeni döndüm. Yani kürkçü dükkânındayım. Yediklerim içtiklerim benim olsun, tatilde neler gördüm doğal olarak bunu sizlerle paylaşmak istiyorum, işim bu. Şimdi öksüz, yetim, dul ve Cumhuriyet yazarı ben, acaba nerelerde dolaştım. Baştan söyleyeyim kıskanmak yok. Ne yapalım, beni seven dostlarım çok.
Başlayayım: Bodrum’dayım, Bitez’de çok eski ve görmüş geçirmiş bir sitede ayın doğuşunu seyrediyorum; az önce, 10 tane midyenin 50 lira olduğu plajdan geldim. Plajın önünde ve sitenin yollarında şimdiye kadar hiç görmediğim çok lüks arabalar gördüm. Vızır vızır önümden geçip gidiyorlar. Mesleki deformasyonum devreye girdi ve arabaların kaç para olduğunu tahmin etmeye çalıştım, arkadaşlarım benim tahminime kahkahalarla güldüler ve benim artık gerçek bir dinazor olduğuma karar verdiler. Arabalar 10 milyonla 20 milyon arasındaymış. Boş buldukları araziye kendilerini güzelce park ediyorlarmış. 50 kilometre hızla giderken içerideki kişiler kendilerini 200 kilometre hızla gider gibi hissediyorlarmış. Bu kadarı da fazla.
(Kibele Kibele olalı böyle zulüm görmedi.)
Elimi cebime attırmayan dostlarım dolunayı seyretmem için gerçekten bir sodanın 200 lira olduğu çok lüks otel teraslarına, gece yarısı film izlenen mekânlara götürdüler ve Bodrum’un gece hayatına vakıf olmam için Gümbet’te yarım saat konukladık. Kışın inşaatlarda çalışan delikanlılar, bütün bir yıl Bodrum’a gelmek için para biriktiren az gelirli işlerde çalışan genç kızlar ve tabii cinsel yönelimleri farklı kadınlar ve erkekler çılgın bir müzik eşliğinde dans ediyorlardı. Çalınan müziğe dayanmak için kafayı iyice bulmak gerekiyor, bir biranın 120 lira olduğu mekânlarda kafa yapan başka şeylerin de bol miktarda tüketildiğini düşünmedim değil.
Bodrum hayatına iyice alıştım ya, artık en güzel denize girme vaktim gelmişti. Bir başka dostum beni Yalıçiftlik’deki bir halk plajına götürdü. Hemen sahilde koskocaman bir toprak parçası tellerle çevrilmiş ve koskocaman her yerden görünen bir reklam levhası: Ağaoğlu plaj alanı. Alt metin: Yaşam mimarı. Vallahi bu açgözlülük beni deli ediyor, neyse ki ön tarafta çadır kurulabilen, insanların koltuklarıyla gelip oturdukları bir alan bırakılmış. Biz de çöktük, deniz harika ve ahali de harika! Özellikle memlekette tatil yapan üç Alamancı ailenin büyük bir şevkle kurdukları çadıra ve donattıkları masaya misafir olabilmeyi, yiyip içip konuşmayı çok isterdim. Tatildeyim ya kendimi tuttum ve beş dakika içinde 20 liradan 25 mısır satan ve hemen geri dönüp yolda bıraktığı mısır kazanından sepetini yeniden 25 mısırla dolduran ve yeniden dolaşmaya başlayan mısırcının o gün, tüm 5 bin liralık bir kazanç sağladığını tespit etmek beni mutlu etti. Yaşasın alın teriyle kazanılan para! Güle güle harca! Şimdi diyeceksiniz bu alın teri kazanç nereden çıktı? Çünkü Bodrum’da inanılmaz ak mı kara mı olduğunu anlayamadığım bir para var, tam bunları düşünürken halk plajına tepeden bakan kale gibi bir yapıya arka arkaya üç helikopter indi. Tabii benim hayal gücüm durur mu, bildim ki bir mafya toplantısı var! Mehmet Ağar’ın işletmesine sahip olduğu Yalıkavak Marina’da ise bağlı yatları görünce hiç şaşırmadım. Aynı Marinada Afyonlu bir doktor ve biyokimyacı eşinin aşkla açtıkları dondurmacı dükkânında sağlıklı dondurmanın her çeşidini tadarken mest oldum. Yalıkavak Marina’daki en güzel anlarımdan biriydi.
Bu kadar Bodrum yeter şimdi biraz Datça’ya ve UKKSA’ya (Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi) gidelim. Sizlere Datça’nın Yaka köyünde inatçı bir adamın (Nevzat Metin) kurduğu UKKSA’yı geçen yıl anlatmıştım. Muhteşem bir alan, heykelciler, seramik ustaları, ressamlar dağdan esen rüzgârın serinlettiği alanda harıl harıl çalışıyorlar. Ben gittiğimde “Ateşten Doğan” seramik atölyesi vardı. Tabii hemen ertesi gün denizi boşverip seramik atölyesine damladım. Atölyedeki hocalar sağ olsunlar dünyanın en primitif şahmeranını, en komik Kibele’sini yapmaya çalışan bana epeyce yol gösterdiler. Ben de yaparken kendi kendime gülüp bir şaheser yarattığıma kendimi inandırdım. Şimdi ben geldim, bıraktığım muhteşem (!) eserler onlar tarafından sırlanacak, bir ipucu şahmeranı kıpkırmızı boyadım. Yakışır. Çok güzel günlerdi şimdi burada tanıştığım ve bana yol gösteren ustaların adlarını tek tek yazamam yerim bu kadar ama sizler UKKSA’ya internetten girerek, her şeyi öğrenebilirsiniz ve gelecek yıl belki de yolunuz bu esintili sanat merkezine düşer.
Sevgili okurum, artık inime döndüm ve ülkede hiçbir şey değişmemiş. Off canını birkaç gün sıkmayayım.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kendisini canlı canlı dev yılana yutturdu!
- Cumhuriyet Savcısı açığa alındı!
- Erdoğan'dan RTÜK'e 'hızla tedbir' talimatı
- ORC'den çarpıcı 'Karadeniz' anketi
- Real Madrid Arda Güler için son noktayı koydu!
- 'LBGT faaliyeti içinde olan bir derneğin...'
- Milli Savunma Bakanı'ndan 'teğmenler' açıklaması!
- Bahçeli'nin çağrısıyla ilk adım
- Narin'in cesedini böyle saklamış!
- En sağlıklı sebze seçildi: Türkiye'de yetişiyor