Güzel ülkem terör seni asla ele geçiremez!

20 Kasım 2022 Pazar

Sevgili okurlarım İstiklal Caddesi’de patlayan bomba bir haftadır yüzümde açan gülücükleri bir anda siliverdi. Ülkem, insanlarım ve kendi adıma duyduğum korku beni ele geçirdi. Sonra derin bir soluk alıp kendi kendime mırıldandım: “Hayır inadına bir haftadır İzmir’de yaşadığım şenlikli günleri anlatmalıyım!” dedim. İnadına!

Anlaşıldığı gibi İzmir’deyim ve daha bir müddet İzmir’de olacağım. Çünkü en sevdiğim işi yapıyorum. Bilirsiniz atölyelerimden asla vazgeçmem, öyleyse başlayayım: İzmir Büyük Şehir Belediyesi geçen yıl olduğu gibi bu yıl da benden bir (Kısa Film Atölyesi) yapmamı istedi. Bir kuş gibi uçup İzmir’e kondum. En başta atölyeyi yapacağım mekâna vuruldum. Geçmişin sadeliğini taşıyan Havagazı Fabrikası mekânımız. Herkese İzmir’e uğradığında bu mekânı dolaşmasını öneririm, sihirli bir mekân. Bu sihirli mekânda her meslekten her yaştan İzmirli yurttaşlarla atölye yapıyorum. Hikâyeler adeta akıyor. En sevdiklerimden birini anlatayım. Kondüktör Muzaffer’in hikâyesi: Yoksul bir ailenin kızı kentin güreş takımında. Çok başarılı ama bir gün bir an yapmaması gereken ters bir hareket yapıyor ve çalıştırıcı onu herkesin içinde oldukça kötü azarlıyor. Kız kendini öyle aşağılanmış hissediyor ki bu durumu organizasyon kuruluna şikâyet etmeye karar veriyor. Ancak çalıştırıcı bunu duyunca kızın babasına gidiyor ikisi baş başa bir şeyler konuşuyorlar. Bu arada kızın sponsorları var onları kaybedebilir. Şimdi hikâyenin püf noktası, babası kızına bu şikâyetten vazgeçmesini öneriyor, peki kız ne yapacak? Gerisi size kalmış.

Dedim ya bir hafta yüzümde güller açtı. Bir ara yolum bu yıl ikincisi yapılan İzmir Uluslararası Akdeniz Sinemaları Buluşması’na düştü. Fas, Tunus, İtalya, Fransa, Arnavutluk, İspanya, Slovenya, Malta ve Türkiye’den 32 film dört gün İzmir seyircisiyle buluştu. Keyifle izlediğim Javier Bardem’in patron rolünde harikalar yarattığı ve Avrupa’da tüm ödülleri toplayan “İyi Patron” umarım bu yıl bizim sinemalarımızda da gösterilir. “Patron’un iyisi olur mu?” diye fısıldadığınızı duyuyorum. Ben de aynı fikirdeyim, film de. Bu arada iki gün boyunca festival için gelen yönetmenler, yapımcılar nasıl ortak bir çalışma yapabiliriz, “Nasıl bizim Akdenizimizi anlatabiliriz?” diyerek öneri üstüne öneri sundular. Sanırım ülkemizde böyle bir ortak yapım başlayacak!

Şimdi gelelim Bademler Köy Tiyatrosu’nun şaşırtıcı hikâyesine. Arkadaşım Bademler Köy Tiyatrosu’nda yaklaşık yarım asır yönetmenlik yapan, Bademler köyünü ve 90 yıllık Bademler Köy Tiyatrosu’nu kendisi için, köy için kurtarılmış bölge ilan eden Haluk Işık, “bu gece köyde Bir Delinin Hatıra Defteri oynayacak,hemen atla gel” dedi. İyi ki gitmişim, 1 saat 50 dakika süren oyun ve 90 yıllık tiyatronun hikâyesi beni benden aldı. 1927 yılında köye Kurtuluş Savaşı subayı Mustafa Anarat adında bir öğretmen atanıyor. Bademliler şöyle diyor: “O bize tiyatroyu sevdirdi, can öğretmenimizdi!” Tiyatro ilk kez 1933 yılında köy meydanında “Yarım Osman” adlı oyunla başlıyor ve bugüne dek komedisinden trajedisine 37 oyunla macerasına devam ediyor. Tiyatronun hiçbir sponsoru yok. Ama onlar köycek her şeyi hallediyorlar. 90. yılını kutlayan tiyatro, bu yıl “Bir Delinin Hatıra Defteri” ve 14 oyuncunun oynadığı Orhan Kemal’in “Bekçi Murtaza”sını kapalı gişe oynuyor. “Bir Delinin Hatıra Defteri”nde fizyoterapist Emrah Kurtoğlu oynuyor, kızı üç yaşındaki Masal da Murtaza oyununun en küçük oyuncusu.

Zaten Bademler Köy Tiyatrosu’nun oyuncuları; ışıkçısı, dekorcusu hepsi Bademler köyünde yaşayanlar. Kimi demirci, kimi marangoz, kimi serada işçi, kimi doktor, kimi mühendis. Herkes akşam olup işten gelip acele yemeğini yiyor ve tiyatroya koşuyor, ya dekor yapılacak ya da yeni bir oyunun provası var!

İki güzel hikâyeyle devam edelim. Düşünün şimdiki zamanlar değil, kadın oyuncu bulmanın zor oyduğu zamanlar, yıl 1947 bir erkek oyuncuya peruk takarak oynatmak hiç kimsenin hoşuna gitmiyor. Herkes başı önünde üzgün dolaşırken kahraman bir kadın, tiyatronun kapısından “Ben oynarım” diyor. Bu kadın Zeynep Şen Sözer. Diğer komşu köylerden erkekler geliyor, kadın oynatılıyormuş diye oyunu seyrettikten sonra mahcup, köylerine dönüyorlar. En güzeli o köylerde şimdi kadınlar kendi yazdıkları oyunları oynuyorlar.

Bu hikâye de güzel, köy halkı öyle kalıcı oyunlar oynuyorlar ki bir süre sonra gerçek adları unutuluyor, oyunundaki adlarıyla çağrılmaya başlanıyor. Ayrıca mezar taşlarında oyundaki adları yazılı.

Bu arada 160 kişilik salon tıklık tıklım doluydu. Bilet fiyatı 25 lira, sudan ucuz. Beni ön sırada bir koltuğa oturttular, yanımdaki koltuk boştu. Çünkü o ilk kadın oyuncu Zeynep Şen Sözer’in koltuğuydu. Canı ne zaman isterse gelir defalarca seyrettiği oyunu tekrar izlerdi.

Evet bütün yaşadığımız olumsuzluklara rağmen: Sen güzel ülkem, terör asla seni ele geçiremeyecek! Çünkü sen bir mucizesin!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları