Bir Düş Gördüm

25 Aralık 2012 Salı

Koskoca bir yıl daha bitiyor ve ben düş görmekten vazgeçmiyorum, sanırım bu hep böyle gidecek. \n

\n

Düşümde milyonlarca insan ellerinde pankartlar yürüyorlardı. Ben durmuş onların geçişlerini izliyordum, F tipi cezaevlerini protesto edenler; KCK, Ergenekon, Balyoz davalarındaki hukuksuzluğu, adaletsizliği bangır bangır haykıranlar; tüketicinin dolaylı vergilerle nasıl yoksullaştığını kalem kalem ortaya dökenler; çocukları dağlarda vurulan, sokaklarda sürüklenen, cezaevlerinde işkenceden ölen Türk ve Kürt anaları; Diyanetin laikliğe aykırı olduğunu haykıranlar; azıcık maaşlarına göz dikilen emekliler; bir türlü failleri bulunamayan faili meçhullerin anaları, kadınları, kızları, ağabeyleri; devletin attığı bombalarla ölen çocuklarını bağırlarına basmış, katil kim diye haykıran Uludereliler; sendikal hakları yok edilen, köleliğe mahkûm işçiler emekçiler; bölgelerindeki yeşil alana cami değil, park yapılmasını talep eden mahalleliler; rüzgâr ve güneş enerjisinin es geçilip dışa bağımlı termik ve nükleer santral kurmanın bu ülkeyi yok edeceğini iyi bilenler; eğitim sisteminin köle beyaz yakalılar ürettiğine bizzat tanık olan kahraman öğretmenler; ayağında ayaklarına küçük gelen plastik bir terlikle karda yürüyerek okula gitmeye çalışan küçücük kızların anaları babaları; 12 yaşında çocuk gelinler ülkesinde yaşamanın bir zülüm olduğunu hissedenler; her gün bir kadın çığlığıyla uyanmanın derin acısını yüreklerinde duyanlar; yalaka ekonomistlerin sürekli yalanlarıyla beyni yıkanan, ama elinde avucunda ekmek parası olmayanlar; lüks alışveriş ve gökdelen yapmanın şehirleşme olmadığını bilen mimarlar; yalanlarla yükseltilen sağlık sektörünün nasıl bir zengin oyunu olduğunu bizzat oyunun içinde yaşayarak öğrenen doktorlar, sağlık görevlileri; bankalar astronomik kâr ederken kendilerine ödenmesi gereken ücret zammını elleri böğründe bekleyen beyaz yakalılar; artık Köy Enstitülerinin bu ülke için nasıl bir nimet olduğuna hayatları boyunca tanık olan Köy Enstitüsü mezunları ve bu büyük eğitim projesine vurgun olanlar; sosyetenin her gün değişik bir kılıkta boy gösterdiği resim galerilerinde değil, sokaklarda, varoşlarda resim yapmak isteyen ressamlar; muhteşem olduğu söylenen Türk aile yapısını, ensesti, tecavüzü, çocuk gelinleri sorgulayan film yapımcıları; Kahramanmaraş ve Sivasta Madımak otelinde diri diri yakılan, hunharca öldürülen insanların aileleri; köyleri yakılan, göç etmek zorunda kalan ve kentlerde yok olan göç aileleri; ellerinde seks işçiliği yapmaktan başka çaresi olmayan travestiler, kadın seks işçileri; Boğazda, deniz kıyılarında, meyhanelerde içkisini yudumlamayı bir yaşam keyfi olarak görenler; başları bağlı olduğu için kahvelere, okullara girerken küçümsenen başı örtülü genç kızlar; sokaklar bizim de!diyen milyonlarca engelli yurttaş; sürüp giden savaş nedeniyle canını yitirmemiş, ama akıl sağlığını ya da bedeninde en değerli organlarını yitirmiş, köşeye atılmış gaziler; İnsan öldürmek istemiyoruz diyerek her türlü aşağılanmayı göze alan ve vicdani ret ilkesini hayata geçirmeye çalışan askerlik çağına gelmiş genç insanlar; askerlik şubesinde İb.. misin, o halde bize bir video getirdenilen, cinsel tercihleri nedeniyle aşağılanan insanlar; kendinden rütbe olarak küçük bir subayı sevdi diye ordudan atılan ve intihar eden genç bir kadın subayın ölümünü içine sindiremeyenler; bu cennet ülkenin her zaman kendi kendine yeteceğini savunanlar; yok edilen tarım için içleri yananlar; müzelerdeki 42 uygarlığın en güzel heykellerine bakıp ucubediye bir heykelin yıkılmasını canında hissedenler; Kurtuluş Savaşıyla ilgili filmleri izlerken, Nâzım Hikmetin, Dağlarcanın ve daha birçok şairin bu konularda yazdığı şiirleri okurken gözleri yaşaranlar; ülkenin dört bir tarafındaki limanların satılmasını, köprülerin özel şirketlere devredilmesini güvenlik açısından çok sakıncalı bulanlar... Evet onlar ve daha pek çokları düşümde yürüyorlardı. \n

\n

Bu hayra yorulacak bir düştü, ülkenin yarısından çoğu oradaydı. Polis mi? \n

\n

İlk kez şaşırmışlardı. Çünkü böyle bir kalabalığa ne biber gazı, ne öldürücü bir gaz ne de soğuk su fayda etmezdi. Böyle bir kalabalık görmemişlerdi. Onlar da usulca biber gazlarını ve maskelerini yere bırakıp yürüyüşçülerle birlikte, fazla mesai ücretleri, aşırı çalışma şartlarının düzeltilmesi, risk parasının verilmesi ve insanca bir eğitim görmek için yürüyüşe katıldılar.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları