Mahler’in mistik senfonisi

23 Ekim 2024 Çarşamba

Önceki hafta ağır bir grip nedeniyle yazı yazamadım, böylece İstanbul’da yeni uyanan müzik dünyasına değinemedim. Şef Carlo Tenan yönetimindeki BİFO, Saygun’un Orkestra Süiti op.14, Mendelssohn’un İtalyan Senfonisi ve Mahler’in post romantik buluşlarla 1900 yılında bestelediği 4. Senfonisini çaldı. Bu yapıtın son bölümüne bir soprano ses girer. Bestecinin şiirsellikle beslediği bölüm, bir çocuğun cenneti anlatışıdır. Benim CD koleksiyonumda Anton Naunt yönetiminde Lubiyana Senfoni tarafından çalınan kayıt var. Solist ise o zamanlar 12 yaşında olan bir boy soprano: Max Emanuel Cencic (d.1976). Mutlaka Vikepedi’den bulup onun saflığını dinleyin. BİFO’nun solisti olan Helene Walter de çok başarılıydı. Ancak benim kulağım yıllardır dinlediğim o boy sopranoya alışmış! Şef Tenan ve BİFO yapıtı post romantik incelikleriyle ortaya çıkardı.

RAHBARİ’Yİ YENİDEN DİNLEMEK

İDSO’nun açılış konserini eski dost maestro Alexandr Rahbari yönetti. Onu ilk kez 1999’da İDSO’da Petruşka’yı yönetirken tanımıştım. Ekim 2010’da da bir söyleşi yapmışım. O zamanlar konserler Aya İrini’nin gizemli ortamında yapılıyordu. Rahbari Mozart’ın Requiem’ini yönetmişti. “Türkiye’de çok önemli bir klasik müzik hazinesi var, bunu saklamakta neden ısrar ediyorsunuz?” diye sormuştu. Çünkü o İran’dan geliyordu. İlk kez Berlin Filarmoni’yi yöneteceği sırada “30 yaşında bir İranlı Berlin Filarmoni’yi mi yönetecek” diye tartışmalar olmuş. Dahası, her şeyden önce bir İranlı nasıl klasik müzik bilirdi! Soyadı Rahbari, “rehber” kökünden geliyordu. “Orkestra şefi olduğum için seçmedim bu soyadı, benden öncekiler seçmiş!” diyerek o çok kalabalık olan ailesini anlatmıştı. Konseri dinlerken Rahbari ile söyleşimizi anımsadım. 12 yaşındayken İran’dan Pendik’e uluslararası Kızılay kampına gelmiş. İlk gece kampta rastladığı Nuran’a âşık olmuş! Yıllarca mektuplaşmışlar. Rahbari 9 dil konuşuyordu. Müzik dışında en büyük hobisi resim yapmaktı. En son konuştuğumda Malaga’da yaşıyor ve İran’daki polifonik müziği kalkındırmaya çalışıyordu. Ne yazık ki bu kez sahne arkasına gidip onunla kutlayacak zamanım yoktu.

Ünlü piyanistimiz Gülsin Onay, Çaykovski’nin Si bemol majör op. 23 Piyano Konçertosu ile İDSO’nun solistiydi. Yorumu her zamanki gibi dinleyicisi ile barışıktı. CD’lerini imzalatmak için konser sonunda oluşan kuyruk AKM’nin girişini kapatmıştı! 

PROF. DR. GÜNDÜZ GÖKÇE’Yİ YİTİRDİK

Geçen hafta yitirdiğimiz değerli Prof. Dr. Gündüz Gökçe (d.1933) ilk gençliğimden beri kültürüne hayran kaldığım bir müzik tutkunuydu. Mimar Sinan Üniversitesi’nde 1987-96 arasında rektörlük yapmıştı. Emekli olduktan sonra Yeditepe, Işık ve Koç üniversitelerinde “karşılaştırmalı sanatlar” dersi verdi.

Müzik dinlemenin bir tiryakilik olduğunu söylerdi. Onu davet ettiğim bir TV programına müziğin her dalından örnekler getirmişti. Ona göre keyif alarak müzik dinlemek için mutlaka müzik eğitimi almış olmak gerekmezdi. “Benim için müzik dinlemek ihtiyaç haline gelmiş. Bıkmadan usanmadan müzik dinlersek bir tiryakilik ediniriz. Uyumadığım saatlerde hep müzik vardır. Çalışırken, kitap okurken, ders hazırlarken dinleyeceğiniz müziği hangi ruh halinize göre seçersiniz?” diye sorduğumda romantik bir yanıt almıştım: Bazen 6’da kalkarım. İçimde bir hüzün vardır. Dışarıda gün sessizce ışımaktadır. O anda bir ortaçağ ezgisi dinleyebilirim. 12. yüzyıldan bir asilzade, 10. Alfonzo bestelemiş: Psalter, klavsen, kanun gibi çalgılar çalıyor. Hüzünlü. Zekai Dede’nin Acemaşiran bestesi, halk müziğinden bir uzun hava. Veya Ayhan Baran’ın sesinden Saygun’un “Köroğlu” türküsü. Ayrı yorumculardan aynı eseri art arda dinlerim: Brahms’ın 1. Senfonisini iki ayrı şef yönetiminde dinlerim: Furtwangler ağır, tane tane yönetmiş. Toscanini gayet hızlı, müthiş bir tempo farkı var.

İşte Gündüz ağabeyimiz böyle bir insandı. Bir yanda Yüzme İhtisas Kulübü’nün sutopu takımında gece geç saatlere kadar antrenman yapar, bir yanda konserleri kaçırmaz, öte yandan hatırı sayılır bir akademisyen!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları