Ceylan Adanalı Kabadayıoğlu

Neden sporcu yetişmiyor?

16 Ocak 2016 Cumartesi

Toplumlar, ekonomi, kültür, sanat ve bilim alanlarındaki rekabetin yanı sıra sporda da kıyasıya boy   ölçüşüyor. Değişen yüzyılla birlikte değişen dünya düzeninde; ülkelerin uluslararası arenalara yazdırdığı skorlar artık o toplumun insan kalitesini, eğitim düzeyini, kültürünü temsil eden unsurlar. Ve   kuşkusuz ki, en önemli reklam-tanıtım araçlarından biri spor.

Ne yazık ki, uluslararası platformlarda elde ettiğimiz dereceler ile veriler bize; etkin ve sürdürülebilir  spor politikası olmayan bir ülkede yaşadığımızı gösteriyor. Türk sporunun uluslararası arenada boy gösterememesi, ilkokulda başarılı olan bir sporcuyu, ortaokul-lise kademesine geldiğinde sınavlarla kaybetmemiz, evlatlarımıza sağlayamadığımız olanakları başka ülkelerin sunabiliyor olması, beraberinde de yurtdışına giden gençlerin türlü başarılara imza atması bu gerçeği doğrulayan  örneklerden sadece birkaçı.

Haftada 40 saat eğitim

Birçok Avrupa ülkesinde spor ve temel eğitim aynı gelişim kültürü içerisinde verilirken, bizim spor  tutkunu öğrenciyi “ya spor ya eğitim” tercihinde bırakmamız, aileleri yol ayrımına getiriyor. Sporcu öğrencinin, olimpiyatlarda başarılı olmak için toplamda 40 bin saat antrenman yapıp, aynı zamanda  yılda en az 5 turnuvaya (ki her organizasyon 1 hafta) katılmak zorunda olduğu gerçeği bilinirken, yine  aynı bireyin eğitimde yol alabilmesi için haftada 40 saat eğitim alması realitesini birlikte düşünürsek  tablo ortaya çıkar.

Düzenin çelişkileri

“Türkiye’de eğitimin sporun en derin boyutu olduğunun” sık sık altının çizildiği ve ulu önder Atatürk’ün  spor ve sporcuya dair söylem ve ilkelerinin ardından gidildiğinin iddia edildiği bir sistemde kendi içinde  çelişkiye düşen yol haritası aslında spordaki çarpık düzeni ortaya koyuyor. Yanlış kurgulanan  eğitim sistemi, spor ve eğitim gibi iki disiplinin birbiriyle ilişkilendirilmemiş olması, spor paydaşı  kurumların eşgüdüm eksikliği, devletin yeterince yönlendirici, özendirici, destekleyici rol üstlenemiyor  olması gibi olumsuzlukları peşi sıra sayabiliriz Türk sporunu anlatırken.

Yüzde 4’te kaldık

Kalkınma Bakanlığı’nın 2014’te hazırlayıp sunduğu 10. Kalkınma Planı Raporu verileri, yaşananları  doğrular nitelikte. Lisanslı sporcu sayısını birkaç Avrupa ülkesi ile kıyaslayan rapor; AB ülkelerinde  lisanslı sporcuların ülke nüfusunun %15- 20’ler diliminde olduğunu, Türkiye’de ise bu oranın  %5-6’larda kaldığını gösteriyor. Raporda; Türkiye’ye benzer nüfusa sahip Almanya’da her 100 kişiden  30’unun lisanslı spor yaptığı ve bu oranın Türkiye’nin 10 katı olduğu. Amerika’da ülke  üfusunun %70’inin, Avustralya’da %65’inin, Almanya’da %34’ünün, Fransa’da %28’inin, İngiltere’de  ise %14’ünün lisanslı sporcu olduğunu gösteren istatistikler maalesef Türkiye’de bu oranın %4 olduğu gerçeğinin de altını çiziyor.

Ankara Üniversitesi spor bilimcilerinin Türk sporuna ilişkin nicel gelişimi  dönemsel olarak incelediği bir başka araştırmada ise sonuçlar çok da farklı değil. Fransa’da spora  isanslı katılımın Türkiye’nin 5 katından fazla olduğunu, yine Avustralya’daki lisanslı sporcu sayısının ülkemizin sporcu sayısından %56 fazla olduğunu üzülerek görüyoruz. Bu  verilere bakarken, dünyada  Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlayan tek ülke olduğumuzu da unutmayalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

23 Nisansız çocuklar 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları