Bağış Erten

O şerefe Nail oldum

03 Kasım 2016 Perşembe

Sene 1995. Memleketin en iyi zamanları değil. Bugünden kötü olmasın, gazetecilik de en iyi günlerinde değil. Genç bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak bir makale yarışmasına katılıyoruz arkadaşım Alişan Çapan’la birlikte. Konu RTÜK ve Avrupa Sınır Ötesi Yayın Sözleşmesi. Hasbelkader birinci oluyoruz. Birincilik ödüllerinden biri bir panelde konuşma yapmak. Koca koca adamların yanında biz de söz alacağız.
O gün jürideymiş Nail Güreli. Panelin de yöneticisi. Ergen hevesiyle konuşmalara doyamıyorum. Süreyi aşmışım. Kulağıma eğiliyor, “Kesmeye kıyamıyorum ama toparlarsan sevinirim” diyor. Utanarak bitiriyorum. Panel sonrası yanıma geliyor. Yazarlığını biliyorum ama Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olduğunu orada öğreniyorum. Cehalet diz boyu! Gazeteciliğin en saygın meslek örgütünün başındaki adam kibarca bana bir teklifte bulunuyor: “Cemiyetin gazetesini kuruyoruz, gel seni Türkiye’nin en genç köşe yazarı yapalım.”

Mesleğin başladığı gün
Yıllarca yazdım Bizim Gazete’ye. Rahmetli Yılmaz Tunçkol Abi’yi kızdırma pahasına ileri geri hem de. Memleketin karanlık günlerinde boyumdan büyük laflar edip durdum. Hem de, muhtemelen cemiyeti ve Nail Abi’yi bile zor durumda bırakacak kadar haşarı, radikal lakırdılar savurarak. Bir gün bile bana “Böyle yazma” demediler. Hep desteklediler. Tek şeyi eleştirirdi Nail Abi. Gerekçesiz üfürmelerimi. “Bunu diyorsan, neden olduğunu yaz. Soru sorup, ahkâm kesip bırakma” derdi. O gün başladı benim için bu meslek. Onun sayesinde. Bu yüzden “Nikâh şahidimiz olur musunuz” diye sorduğumda gerekçemi net söyledim, üfürmedim: “Her şey sizinle başladı. Bonservisim sizdedir.”
Aradan yıllar geçti. Ben artık ‘köşe yazarlığından’ spor gazeteciliğine dönmüşüm, herkesin tersi yönünde koşuyorum. Bir önceki sezon basın tribününde rasgeldim Nail Abi’ye. Yanında cemiyet başkanlığını devrettiği kadim dostu Turgay Abi (Olcayto) vardı. Bana Beşiktaş’ı sordular. Utana sıkıla, ‘estağfurullah’ kipinde bir şeyler söyledim. “Şampiyon olur muyuz” dedi Nail Abi. O koca adamın yüzünde hınzır gülümsemeyi görmek için “Evet” dedim. Çünkü tarafını belli ettiği, gazetecilikten vazgeçtiği tek andı o. Sadece bir maçın devre arasında, keyfine geldiği bir karşılaşmada, en fazla beş dakikalığına... O kadar!

Hep dimdik durdu
Metin Göktepe’nin katillerine karşı, basın ihlallerine karşı, gazetecileri hapse atanlara karşı, meslek ilkelerini ayaklar altına alanlara karşı dimdik duran o şirin ama inatçı adamın Beşiktaş’ının o sezon şampiyon olmasını çok istedim. Olmadı! Neyse ki bir sonraki sezonda geldi kupa. Yanına gidip kutlamak istedim. Denk gelemedik bir türlü. Ona şu satırlarını gösterecektim. Çünkü ben spor yazmayı da ondan öğrendim. Yıl 1991, bakın ne diyor Nail Abi: “Futbol için kitlelerin afyonu diyenler de vardır. Ama zaman gelir bu afyondan çıkarılacak dersler olur. Bakarsınız afyon niyetine kullanılan futbol, afyonlanmış topluma kurtuluş yolunu gösterir. Kitleselliği ile, takım oyunu ile, disipliniyle, yardımlaşmasıyla, dayanışmasıyla, çalışmasıyla...”
Geçen hafta kaybettik Nail Güreli’yi. Cumhuriyet’in başına gelenleri görmeden gitti diye avunuyorum. Beşiktaş’ın güzel günlerini gördü diye avunuyorum. Ama yükümlülüklerimizi de unutmuyorum. Beşiktaş bir kez daha şampiyon olsun bu sezon. Gazeteciler hapse girmesin. Onun gibi olmaya çalışmak, onun ve cemiyetin ilkeleri doğrultusunda gazeteciler yetiştirmek boynumuzun borcu sayılsın. Toprağı bol olsun.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları