Altan Öymen

Kabahat kimde?

03 Ocak 2024 Çarşamba

Yeni yılın ilk iki gününde, gazetelerin manşetlerine en fazla yansıyan olay, Suudi Arabistan’daki futbol maçı. Durum sosyal medyada da öyle. Herkes soruyor, “Kabahat kimde?” diye...

Bugünkü durumda, malum, spor dallarında profesyonel kurallar devrede. Hele futbol oyunlarının organizasyonunda maçların seyredilmesine, organizasyonundan reklamının yapılmasına kadar birçok alanda gelir gider hesapları var.

O hesaplar, bizim FenerbahçeGalatasaray takımlarının yönetimlerinde, Türkiye Futbol Federasyonu’nda ve hükümette de yapılıyor. Tabii, Cumhurbaşkanlığı’nca da... Arkasından pazarlığa çıkılmış. Talepler arasında Suudi Arabistan var... Suudilerle anlaşılmış...

Karara göre, Süper Kupa final maçı, başkent Riyad’da yapılacak. Fakat sıra, anlaşmanın ayrıntılarına gelince şu fark edilmiş: Suudi Arabistan yönetiminde Türkiye’deki bazı konulara karşı bir alerji var. Bu alerjinin en yoğun olduğu alan da Atatürk ve Cumhuriyetle ilgili konular... Maç etkinliği sırasında bizim takımlarımızın ve Riyad’a gidecek vatandaşlarımızın o konulardan uzak durmasını istiyorlar...

***

Aslında o durum Türkiye’de bilinmiyor değil. En başta Dışişleri Bakanlığı mensuplarımızın her kuşağında, o durumun çeşitli örnekleriyle karşılaşmış olanlar var. Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye ne zaman bir ziyaret programı yapılacak olsa, şu soru ortaya çıkar:

Suudiler, ziyaretin programında Atatürk’ün anılarıyla ilgili herhangi bir etkinlik bulunmasını istemezler. Oysa öteki ülkelerden yapılan her önemli ziyaret programına, Atatürk’ün Anıtkabir’ine çelenk konulması vardır. Bunun zaten, Türkiye’nin teklifiyle hatırlatılmasına gerek yok. Ziyaretçi heyetin programcıları kendileri isterler. Çünkü, adettendir. Birçok ülkenin yabancı ziyaretçilere göstermek istedikleri milli yerleri vardır. Fransızların Paris’teki Zafer Anıtı gibi, Rusların Kremlin’i, Yunanların Akropol’ü gibi... Ziyaret programları hazırlanırken onların da programa konulmasını ya onlar ister ya da karşı taraf bunu önceden bildiği için, önceliği, kendisi önerir.

Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye resmi ziyaret programının hazırlanmasında ise iki taraf da durumu önceden bildiği için o konuda pek tartışmaz. Çalışma ve görüşme saatleri o şekilde hazırlanır ki Anıtkabir dahil, programa başka etkinlikleri koyacak zaman kalmaz.

***

Evet, bu gerçek çoktandır bilinir, başta dışişleri mensupları olmak üzere devletimizin ilgili bölümlerinin mensupları arasında... Ama bu “Riyad’daki maç” konusu ortaya çıktığında, o konuyu görüşenler arasında bunun farkında olup tartışma açan kimse çıkmamış. Veya farkında olsa bile sözünü dinletecek kimse bulamamış.

Yoksa, işin bugünlere varmasında çok daha önce o Riyad programından vazgeçilirdi. Zaten gelişmeler sırasında görüldü. O Süper Kupa maçının Türkiye’nin herhangi bir stadyumunda yapılması mümkündü. Tabii, elde edilecek gelir, Suudilerden elde edilecek gelirlerden fazla olmazdı. Ama gerek halkın gerek kurumların katkısıyla, üstelik çok daha fazla ve çok daha heyecanlı bir seyirci topluluğu önünde oynanması mümkündü. Hatta, maç seyretmek için Riyad’a gidecek futbol meraklıları, Riyad yerine -maç hangi ilimizin standında yapılacaksa- oraya giderlerdi.

***

Bu yapılamadı. Niçin yapılamadığı tartışılıyor. Gazetelerin, televizyonların yayımladığı bilgilere göre, yapılan yorumlarda kimi kabahati federasyonda buluyor kimi bazı kulüp yöneticilerinde veya Suudilerle görüşmeleri yürütenlerde. Tabii, hükümetteki o durumla ilgili siyasetçiler de var... Ama onların hepsinin üstünde cumhurbaşkanı da var. O da hem eski bir futbolcu olarak futboldan anlıyor hem de milletimizin tümünü temsil ediyor. “O, Suudi Arabistan önerisini nasıl oldu da kabul etti” diye soruluyor.

O soruya karşı, onun işlerinin çokluğu, çeşitliliği dolayısıyla her konuyla uğraşmasının mümkün olmadığı hatırlatılıyor. Buna karşı “Pek çok sayıda danışmanı var. Onlar onu uyarmıyor mu” diye soruluyor. Ve “kabahatin kimde olduğu” sorgulanması, diğer sorularla devam ediyor:

-Danışmanların ona ulaşması kolay değil ki... Orada bir reform gerekiyor.

-Bakanlar Kurulu var, Spor Bakanlığı var.

-Hükümet toplantıları da her zaman mümkün değil.

-Dışişleri var, mali konular var. Nasıl yetişebilecek hepsine cumhurbaşkanı?

Bütün bunlarda gerçek payı var, tabii... Ama bence, şu soru da sorulmalı ve cevabı mutlaka, hem de kısa zamanda, aranmalıdır...

Bu konuda herkesin hataları olabilir... Ama başka birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da içinde bulunduğumuz “yönetim sistemi”nin hiç kabahati yok mu?

Evvelden, bütün bu ve benzeri soruların çarelerinin arandığı bir Meclis’imiz vardı... Yetkileri arasında “genel görüşme”den, Meclis soruşturmasına, gensoruya, sorumlu hükümetlere ve bakanlara yöneltilebileceği sözlü sorulara kadar birçok yetkisi vardı. Yetkiler, gerekli göründüğünde hükümet mensuplarının bile görevlerine güven oylamasıyla son verme yetkisi vardı.

Bütün bunların sebebi, “eski” o sistemin yerine “bugünkü yönetim sistemi”ne geçilmesi değil mi?

Bence asıl konu odur. Sorulacak soru da basit:

“Bu sistem hep devam mı edecek? Değişmesinin vakti, çoktandır gelmedi mi?...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hangi alanda iyiyiz (2) 27 Kasım 2024
Hangi alanda iyiyiz? 20 Kasım 2024
Atatürk ve İnönü 13 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları