Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Hâkim teminatı Adli teminat Yargıç güvencesi…
Yukarıdaki üç başlığın üçünün de hatırlatmak istediği şey aynı: Cumhuriyetimizin demokratikleşmesi sürecinin başlangıcında ortaya çıkan çok önemli bir sorunu çözmenin anahtarı oldu o sözcükler.
Sorun şuydu:
- Türkiye, 1930’da Atatürk’ün de teşvikiyle kurulan Serbest Fırka’nın, çıkan olaylar sonucunda kapatılmasından sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın da devreye girmesiyle, 1945’e kadar tek partili bir cumhuriyet olarak kalmıştı. Gerçi 1945’te İkinci Dünya Savaşı’nın Avrupa bölümündeki savaşlar bittikten hemen sonra “çok partili demokratik hayata” geçmeye başlamıştı. Ama o yoldaki gelişmeler hızlandırılamamıştı. Tam tersine, 1946 yılında gerçekleştirilen ilk çok partili genel seçimle ilgili olarak tartışmalar bitmek bilmiyordu.
- İktidardaki İsmet İnönü’nün başkanlığındaki CHP ile muhalefetteki -Celal Bayar’ın başkanlığındaki- Demokrat Parti arasındaki gerginlikler kısa zamanda yoğunlaşmıştı. Muhalefetteki Demokrat Partililer, 1946’daki o, “ilk çok partili seçim”de, propaganda sürecinden başlayarak “oy verme” ve oyların sayılması sürecinde, iktidardaki parti lehine haksızlıklar ve usulsüzlükler yapıldığını öne sürüyordu.
- Gerçi çok partili hayata geçildikten sonra seçim yasalarında büyük değişiklikler yapılmıştı. İki dereceli seçimden “tek dereceli”ye geçilmiş, seçim güvenliğinin sağlanması için pek çok tedbir alınmıştı. Ama Demokrat Parti muhalefetinin görüşüne göre bunlar, “seçim güvenliği”nin yeteri kadar sağlanmasına yetmiyordu. Çünkü o konudaki yetkiler, iktidardaki parti yönetiminin atadığı memurlara verilmişti. Valilere, kaymakamlara, iktidar partisinin tek başına girip kazandığı seçimlerle işbaşına gelen belediye başkanlarına... Onların da kendilerini o mevkiye getiren iktidarın seçilmesini istemeleri mümkündü. Seçim sırasında çıkan bazı olaylar da zaten bunu gösteriyordu. Bu durum değişmedikçe, seçim güvenliği inandırıcı bir şekilde sağlanmadıkça Demokrat Parti bundan sonraki seçimlere girmek istemiyordu.
Sonuç da öyle olmuştu. Daha sonra yapılan ara seçim, yerel seçim gibi seçimlere girmemişti Demokrat Parti (DP). Ayrıca seçim güvenliği olmadığı sürece bir sonraki genel seçime de girmeyecek, o zaman ünlenen deyimle “sineimillet”e dönecekti. Yani hiçbir seçime girmeyecekti.
İktidar partisi CHP ise geriye kalan küçük partilerle karşı karşıya kalacaktı. Yeni seçimde “Nasıl olsa kazanacak” tahmini içinde “tek kale futbol” oynamak gibi bir durumda olacaktı. Yani Türkiye’nin çok partili demokratik hayata gereği gibi geçmesi, gene “bir başka bahar”a kalacaktı.
UZLAŞMA GÖRÜŞMELERİ
Öyle bir sonuç, başta İnönü olmak üzere yönetimdeki CHP’lilerin hiç istemedikleri bir durumdu. Demokratikleşme sürecinden ayrılmayı düşünmedikleri için, önce kendi aralarında, sonra da Demokrat Partililerle uzlaşma görüşmelerine başladılar.
Ve sonuç şu oldu:
İktidardaki CHP grubuyla muhalefetteki DP grubunun temsilcileri, yeni bir seçim kanunu hazırlamak için bir masanın etrafına oturdular.
DP’nin talebi, başlangıçtaki gibiydi: Seçimlerin eşitlik ilkesine uygun olarak güvenlik içinde geçmesinin sağlanmasıydı. Bu ancak seçimle ilgili tüm konuların, hâkimlerin yetki ve görev alanı içinde olmasıyla sağlanabilirdi. Seçim mevzuatı buna göre düzenlenmeliydi.
CHP, buna artık, ilke olarak itiraz etmiyordu.
O düzenin nasıl kurulacağı kanunla belirtilecekti. Kanunun hazırlanması iki aşamalı olacaktı. Birinci aşamada hâkimlerden, hukukçu öğretim üyesi ve uzmanlardan oluşan bir “Bilim Kurulu” kurulacaktı. O kurulun başında Yargıtay başkanı (o zamanki Başkan Halil Özyörük) bulunacaktı. Bilim Kurulu, başka demokratik ülkelerdeki seçimlerle ilgili mevzuatı inceledikten sonra karşılaştırmalı çalışmalar yaparak Türkiye için bir taslak hazırlayacaktı.
O taslak Bilim Kurulu’nca görüşüldükten sonra Meclis’teki CHP ve DP’nin temsilcilerinden oluşan bir komisyonda son şeklini alıp Meclis’e sunulacaktı. Orada da görüşülüp kabul edilirse Türkiye, iki büyük partinin birlikte hazırladığı bir seçim kanununa sahip olacaktı.
Ve bu plan yürürlüğe girdi. 1950’nin başlarında, Türkiye’nin iki büyük partisinin oybirliğiyle kabul edildi. Ve daha sonraki seçimlerin büyük kısmında aynen uygulandı. Çok da başarılı oldu. Sonrasından gelecek yazımda söz edeceğim.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Cumhuriyet Savcısı açığa alındı!
- Kendisini canlı canlı dev yılana yutturdu!
- Erdoğan'dan RTÜK'e 'hızla tedbir' talimatı
- ORC'den çarpıcı 'Karadeniz' anketi
- Real Madrid Arda Güler için son noktayı koydu!
- 'LBGT faaliyeti içinde olan bir derneğin...'
- Milli Savunma Bakanı'ndan 'teğmenler' açıklaması!
- Narin'in cesedini böyle saklamış!
- En sağlıklı sebze seçildi: Türkiye'de yetişiyor
- Kozan'da hasat başladı: 40 ton rekolte bekliyoruz