Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bunların hesabı sorulur

10 Şubat 2023 Cuma

Herkes soruyor: Japonya, büyük depremlere nasıl dayandı?

Akılla, bilimle, liyakatle, disiplinle, iyi eğitimle, dürüst mühendislerle, uzmanlaşmış elemanlarla, sağlam binalarla, caydırıcı cezalarla, etkin yönetim ve hızlı koordinasyonla, dayanışmayla dayandı.

Söz konusu Türkiye olunca her büyük depremdeki yıkımdan sonra herkes haykırıyor:

Birkaç kısa koalisyon dönemi dışında 73 yıldır tamamen sağcıların iktidar olduğu Türkiye, akılla değil inanç odaklı siyasetle yönetildi. 

Sermaye sınıfı ve ona dayanarak iktidarını sürdüren kötü siyasetçiler emekçileri sömürdü. Her toplumsal olayda olduğu gibi bu konu da sınıfsaldı. Toprak ağaları, aşiret reisleri ve tarikat şeyhleri devlete hâkim oldu.

Devlete çöreklenenler, kamunun olanaklarını ve halkın parasını yakınlarına dağıtıp zenginleşirken işçi sınıfı sürekli fakirleşti. Yağma düzeninin en yoğun yaşandığı sektörlerden biri de inşaat sektörü oldu. 

Seçim dönemlerinde oy için imar afları çıkarıldı. 

MİLYONLUK MEZARLAR...

Bunların hepsi AKP döneminden önce de oldu. Ama AKP döneminde rant öylesine büyüdü ki Beşli Çeteler ortaya çıktı. Kentler çürük yapılarla donatılırken insanlar, 1999 depreminden sonra yapılan ve depreme dayanıklı olduğu söylenen evlere milyonlar ödeyerek aslında kendilerine mezar satın aldı...

“On ili etkileyen çok büyük iki deprem oldu; meydana gelen yıkım normaldir” deyip ihmallerin ve yağmanın üzerini örtemezsiniz. Bu kadar çok sayıda binanın aynı şekilde yıkılması, hem binaların yapımında hem de zeminle ilgili çok ciddi yanlışların olduğunu kanıtlıyor 150 yıllık binalar sağlam kalırken, 15 yıllık binalar yıkıldı. Depreme dayanıklı denilerek milyonlarca liraya satılan binaların yarısı 2001’den sonra inşa edildi.

Depremler üzerinde uzun zamandır çalışmalar yapan bilim insanlarının uyarılarına kulak verilmediği bir kez daha acı bir şekilde görüldü. Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Ahmet Ercan, Prof. Dr. Cenk Yaltırak yıllardır deprem konusuna yer vererek uyardıklarını ama önlemlerin alınmadığını televizyonlarda artık ağlayarak anlatıyor. 

Prof. Görür, “Erzincan-Bingöl arasındaki fayın yakında kırılacağını, çok beklemeyeceğimizi” söylüyor; “Bilimsel bütün araştırmalar, İstanbul’da zamanın gelmekte olduğunu gösteriyor” diyor.

KÖTÜLÜK SİLSİLESİ

Bütün bunlar, doğal bir afetin nasıl yapay bir afete çevrildiğini kanıtlarken, deprem bölgesine gidip halka, “Bu kader planı” diyemezsiniz. Gerçekleri söyleyenlere “Şerefsiz” diye hakaret edemezsiniz!

Deprem, bir doğa olayıdır ama ona karşı hazırlıklı olmamak...

Deprem için toplanan vergilerin hesabını vermemek...

Uluslararası yardımı da içeren dördüncü seviye alarm ilan edilmişken askeri ve donanmayı bölgeye geç ve çok sınırlı bir güçle göndermek...

AFAD’da üst yönetimi bakan akrabasından imama yandaşlarla doldurmak...

Üzerinde bira reklamı var diye yardım malzemelerini kabul etmemek...

Muhalefet belediyelerinin yardım kutularına iktidar belediyelerinin logolarını yapıştırmak...

Vatandaşlar soğuktan donarken battaniye üretimi ile övünüp “Üreten bir ülkeyiz” demek...

Ekibiyle bölgede seferber olan Ekrem İmamoğlu’na hakaret edip kovmak...

Herkes enkazda kalanlara ve kurtulanlara yardım için canla başla sosyal medyada sesini duyurmaya çalışırken bant daraltmak ve iletişimi kesmek asla kader değildir!

Bunların hepsi kötülüktür. Soma’daki maden faciasında halka tekme savuranı ödüllendirdiğiniz de unutulmadı. Zamanı gelince hepsinin hesabı sorulur. 

Şimdi esas soruyu soruyorum: Kâr hırsı ile deprem bölgesinde çürük binalar inşa eden şirketlerin yetkilileri ile denetim görevlerini yapmayan kamu görevlilerini tespit edip yurtdışı yasağı için işlem başlatıldı mı?

Bu işlemler başlatılmadıysa onun da hesabı sorulur!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları