Zafer Arapkirli

Şeamet…

17 Nisan 2020 Cuma

Arapça kökenli “şam, şum, şom (şom ağızlı)” gibi sözcüklerle etimolojik bağı olan ve eski Türkçede de “uğursuzluk” anlamında kullanılan şu sözcük, olumsuz bir anlam taşır. Genellikle de “Şeamet tellallığı” isim tamlaması içinde kullanılır.

Geçen hafta, Sayın AKP’li Cumhurbaşkanı tarafından medyaya karşı sarf edildi. Sayın Erdoğan, “Medya ve siyasetteki şeamet tellalları” diye tarif ettiği “güruh”a sert tepki göstererek “Sokağa çıkma yasağını ve genel olarak salgın önlemlerini bahane eden kimi medya kuruluşları, haberleri ve köşe yazılarıyla hep yaptıkları gibi, kendi ülkelerine adeta savaş açmışlardır” diye konuştu.

Ve devam etti:

“Bazı gazete ve yazarların yaptığı, ülkemizin bu kritik dönemindeki mücadelesine katkı sağlamak yerine hepsi de yalan ve yanlış bilgilerle sürekli kin kusmak virüsten daha tehlikeli bir hastalığın işaretidir.”

Hızını alamadı ve sürdürdü:

“Her gün karanlık ve kirli zihniyetlerinin ürünü yayınlarla milletimizin kafasını bulandırmaya, gönlünü karartmaya çalışan bu tür hezeyanlara, inanınız başka ülkelerde bir gün bile izin vermezler. Bunlara diyorum ki, düşün bu milletin yakasından..(…) Ülkemiz sadece koronavirüsten değil, aynı zamanda bu medya ve siyaset virüslerinden de inşallah kurtulacaktır…”

Haftada bir yazdığım bu köşenin önemli sayıda “harf ve boşluk kontenjanını” sarf etmek pahasına bu kadar uzunca alıntı yapmamın nedeni, ülkeyi yöneten en güçlü kişinin, neredeyse hastalıktan, virüsten, pandemiden ve alınan önlemlerden daha çok, millette moral ve güç verici ifadelerden daha çok, bu tür “husumet ve sopa sallama” anlamına gelen içerikte bir konuşma yaptığına dikkat çekmektir.

Bu, “Başarısızlığının ve yetersizliğinin acısını, kendisini eleştirenlerden çıkarmaya çalışan yönetim anlayışı”nın tipik bir tezahürüdür. Gerçek demokrasilerde pek rastlanmaz. Ama arızalı rejimlerin kronik bir hastalığıdır.

Türkiye’yi şu anda yönettiğini zanneden, ama yönetemeyip savrulduğu artık ayan beyan ortada kadroların, hemen her konu başlığında başvurdukları bir yöntemdir.

Ekonomik krizle baş edemeyen, hem ulusal hem de küresel iktisadi sorunların altında ezilen, enflasyonu dizginleyemeyen, işsizliğin çığ gibi büyümesini önleyemeyen, dış politikada kan ve kaosun girdabında kaybolan bir rejimin, bir yandan “Dünya çapındaki karanlık tabloyu ve başarısızlıkları bahane etmesi” bir yandan da pandemi yerine “medya ve muhalif siyasetçileri” hedef alması bizi hiç şaşırtmıyor.

Şeffaflığın mahallesine bile uğramayan, bırakınız sıradan vatandaşlarını, bilim insanlarından bile en hayati verileri gizleyen, sorulan sorulara açık yanıtlar vermek yerine, her soru soranı, her eleştireni neredeyse “hain ve bozguncu” ilan etmeye çalışan bir zihniyetin tezahürüdür bütün bu hücum harekâtı.

Gazetecilere, sosyal medya kullanıcılarına, en ufak bir hoşnutsuzluk dillendirene “şeamet” yaftasını yapıştırmak, başarısızlığın en bariz göstergesidir.

Bununla da yetinmeyip, ülkenin içine düştüğü bu kara tablonun tam da göbeğinde, işi gücü bırakıp TBMM’den, ülke tarihinin en adaletsiz en tartışmalı “kısmi af” yasalarından birini paldır küldür geçiren siyaset anlayışı, tarihe kendini ibretle yazdırmıştır.

Ülkenin dört bir yanından “Korona morona kargaşasının yarattığı sis perdesi arkasında oraya da buldozerle dalmışlar, buraya da kepçeleri sallamışlar, şurada da kazıya devam ediyorlarmış, Atatürk Havalimanı’nı tarihe gömüyorlarmış, Ahlat’taki Saray inşaatı tam gaz sürüyormuş…” haberlerinin gelmesi, tam da “Daha ne bekliyordunuz bunlardan?..” dedirtecek bir manzara değil midir?

Ama işin şaka ve hatta dönemsel siyasi tartışma kaldırır tarafı yoktur.

Ölü sayan numaratörler, hem dünyada hem de ülkenin her yanında “fırıl fırıl” dönmektedir. Sağlık personelinin çığlıklarına kulak asılmamakta, onların çalışma koşulları umursanmamaktadır. Sokağa çıkma yasağı meselesini bile eline yüzüne bulaştıran bir anlayış, bir kısım halkın da genel sorumsuzluğu ile bir araya gelince, bu “ölümcül kokteyl”in katkı maddesi işlevi görmektedir.

Yapılacak şey, aklıselimle, bilimle ve kaçınılmaz bir gereklilik olarak “Yerel yönetimlerle mutlaka sıkı işbirliği ile” ortak düşman Covid-19’un üzerine saldırmaktır.

Ona “virüs” diye hakaret etmenin, buna “şeamet tellalı” diye yüklenmenin, ötekine “mitomani hastalığı” yakıştırması yapmanın zamanı değildir.

“Gerçek şeamet” bulutu ülke semalarını kaplamışken, bu yolun yerine başka bir yolun seçilmesi şarttır.

Hani hep diyorsunuz ya “Hepimiz aynı gemideyiz” diye.

Bu sefer gerçekten de durum budur.

Korona adam, parti, grup, çevre, camia, kesim filan seçmiyor.

Kendimize gelmeliyiz..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları